Anasayfa


     Müminlerin Temel Özellikleri

   
Ürün Kodu : Müminlerin Temel Özellikleri
Üretici : A. Kadir Demircan
 Sipariş        Detaylar
 
 
Detaylar
Müminlerin
Temel
Özellikleri

                                   A. Kadir DEMİRCAN

  

 Güçlü kişilik gösterirler, sağlam karakterlidirler.

Kararlı, azimli ve girişkendirler. Yılmazlar, her zorluğa karşı dayanıklıdırlar.

Hatalarında körü körüne direnmez, arınmaya, dönmeye çalışırlar.

Fikirlerini zorla değil konuşup tartışarak anlatırlar. (Nisa:125)

İnkârcılara karşı tedbirlidirler, caydırıcıdırlar. (Nisa102 Kehf.19 Yusuf 67)

Birbirlerini faydalı ve güzel işlerde teşfik ederler.

İsrafdan şiddetle kaçınırlar.

Yoksulları, yetimleri, garibanları sahip çıkar, korur ve doyururlar.

 Şeytanı ve onun yandaşlarını düşman edinmişlerdir.

Allah’ın dini yararına inkârcıların yeteneklerinden faydalanırlar. (Sebe12-13 Sad.36-39)

Helale ve harama çok dikkat ederler, duyarlıdırlar, titizlik gösterirler.

Kur’anla ve Sünnetle hükmederler, Kur’ana ve sünnete tam olarak uyarlar.

İnsanları küçümsemezler.

Müminlerin arasını düzeltirler.

Kötülüğe öncülük ve aracılık etmezler, engel olurlar.

Emaneti ehline verirler.

Kimseye ihanet ve nankörlük etmezler. (Nahl.92 )

Nefsinin arzularını ilahlaştırmazlar. (Kasas.50)

Düzenli ve muntazam bir aile hayatları vardır. Nisa.34.

Bilgiyi, ilmi gizlemezler, açıklayıp öğretmeye çalışırlar.

Cahillerden yüz çevirirler, onlara uymazlar. Kötü huylu, fitne ve fesat çıkarmaya meyilli kişilerden uzak durular. Araf.199 Kehf.28

Çifte standart uygulamazlar, adil davranırlar. Rad.42. Nahl.45.

Düşünürler, tefekkür ederler, kafa yorarlar. Enam.126. Bakara.269

Bilim ve teknoloji dalında düşmanlarından daha üstün olmak için çalışırlar.

Bakara 194

Vefasızlık, hainlik, hilekârlık ve asla nankörlük yapmazlar. Nahl.92-45

Hainlere yardım etmezler, şeytanın avukatlığını yapmazlar. Nisa.109

Hem dünya, hem ahiret için çalışırlar. Kasas 37

Kendi elleriyle kendilerine zarar vermezler - kendilerini tehlikeye atmazlar. Bakara.195

Teknolojik ve ilmi gelişmeleri takip ederler.

Münafık karakterlileri aralarından ayırırlar. Tevbe.83-53

 

 

 

 

 

Baskıcı ve dayatmacı değillerdir. Bağımsızlıktan, özgürlüklerden ve insan haklarından yanadırlar.

 Allah’ın helal kıldığı nimetleri, cahillik yaparak, kendilerine haram etmezler.

Birbirleriyle alay etmezler, kusur aramazlar, lakap takmazlar. Hucurat.11

İlim sahibidirler ve ilim ile amel ederler. Cuma.5

Öfkelerine hâkimdirler. Şura.37.İmran134

Dış görünüşleriyle de İslamı yaşarlar. Bakara.208.

Çoğunluğa değil Hak’ka uyarlar.

Allah’ın desteği yanlarındadır.

Münafıklarla ve münafık karakterlilerle mücadele ederler.

Adaletlidirler, adaletten taviz vermezler. Enfâl.58

Birbirlerine karşı ölçülü ve saygılı davranırlar.

İnkârcıların kalplerine korku salarlar.

Bilenlere danışırlar.

Temizliğe dikkat ederler.

Allah’a yakınlaşmak ve her şeyde önder olmak için çalışırlar.

Hasetlik, kıskançlık ve çekememezlik den kaçınırlar.

Allah’ın koyduğu sınırlar içerisinde yaşarlar.

Ölümü hiçbir an akıllarından çıkarmazlar.

Günahların her türlüsünü terk ederler.

Bilinmeyen şeyin ardına düşmezler.

Allah’a şükrederler. Allah’ı ve peygamberi dillerinden hiç düşürmezler.

İyiliği anlatmaya, kötülüklerden sakındırmaya çalışırlar. İmran.104

Allah’ın dini yararına inkârcıların yeteneklerinden faydalanırlar.

Birbirleriyle ayrılığa düşüp dağılmazlar, birbirleriyle güçlü bağlar oluştururlar.

Allah’ın hükümlerini hafife almazlar

Bidat ve hurafelerle uğraşmazlar.

Cimrilik yapmazlar, mallarını hayra harcarlar

Dünyaya değil, Ahirete meyillidirler.

Öfkelerine kapılmazlar-sabırlı ve soğukkanlıdırlar.

Gerektiğinde imanlarını ve düşüncelerini gizlerler.

Dünya nimetlerinden faydalanırlar ancak dünyaya bağlanmazlar. (Araf.31-32)

Davalarına ve geleneklerine bağlıdırlar. (Araf.89)

Peygamberinin yolunda ve izindedirler.

Tüm yeteneklerini ve özelliklerini Allah’a borçlu olduklarını bilirler.

Geceleri ibadetle geçirirler-Takva sahibidirler.

Ölene kadar ibadete devam ederler.

Alçak gönüllü, mütevazı ve ağır başlıdırlar

Kendi elleriyle kendilerini tehlikeye atmazlar, bedenlerine eziyet etmezler.

İnkârcıların zorbalıklarına ve kötülüklerine engel olurlar.

Allah’dan devamlı bağışlanmak ve doğru istikamette olmak dilerler.

Hakkı ve doğruyu söylemekten çekinmezler.

Allah anıldığı zaman kalpleri titrer ve Kur’an ayetleri imanlarını arttırır.

Dinlerini ve özgürlüklerini yaşayabilmek için gerekirse hicret ederler.

Küfre ve zalimin zulmüne karşı dayanıklıdırlar.

Allah’ı zikirden ve ibadetten gaflete düşmezler.

Manen olduğu gibi mali açıdan da güçlü olurlar.

Barıştırıcı ve uzlaştırıcıdırlar.

Her yerde barış, huzur ve güven ortamını sağlarlar.

Eylem - aksiyon ve mücadele adamıdırlar. Mücadeleye hazırlıklıdırlar.

İman etmeyenlerin, günahkârların gösterişli yaşantılarına özenmezler.

Güçsüz ve zayıf gördükleri kişileri ezmezler - haklarını yemezler - koruyup sahip çıkarlar.

Güçlüyü değil; mazlumu, haklıyı üstün tutarlar.

Zulme, zalime ve işkenceye karşı koyarlar-tarafsız kalmazlar.

İnkârcılara, zalimlere ve kötülere tuzak kurarlar. (Yusuf.70-76)

Gözlerini haramdan sakınırlar. Ahlaklıdırlar. (Nur.30)

Mallarını gösterişsiz olarak hayra harcarlar. (Bakara.274)

Dinlerini korumak ve yaymak için her şeyi göze alırlar. (Ali imran.195)

İnsanları doğru yola, hayra güzele çağırırlar. (Ali İmran.104)

Allah’ı zikrettikçe huzura kavuşurlar.(Rad.28)

Uyanık olurlar. Gaflete, delalete asla düşmezler. (Hadid.16.Bakara.214)

Amel defterlerine iyi amelleri kaydettirmek için çalışırlar.  Pişmanlık duyacakları amelleri kaydettirmezler.  (Araf.8-9.Kehf.49)

Özürsüz olarak mücadeleden, cihattan, hayırlı işlerden kaçmazlar.(Nisa.95-96)

Nimetlere karşı daima şükür ederler. Nankörlük etmezler. (Secde.9)

Kâfirlere yardımcı olmazlar. Zalimin avukatlığını yapmazlar.(Nisa.109)

Müminleri küfürle ve münafıklıkla itham etmezler. (Nisa.94)

Kur’ana uygun hüküm verirler ve icraat yaparlar. (Maide. 44.45.47)

Müslüman’a korku yakışmaz-düşmanlarından ve kötülerden korkmazlar. (Ali İmran.17)

Kur’an okunduğunda kalpleri titrer-yumuşar-düşünmeye başlarlar. (Zümer.23)

1.Teslimiyet:

   Müminler Allah’a gönülden teslim olmuşlardır.

   Hüd:23 “ İman edip salih amellerde bulunanlar ve Rablerine kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar, işte bunlar da Cennetin halkıdırlar. Orada temelli olarak kalacaklardır.”

   Bakara:112.” Bilâkis, kim güzel niyet ve davranış sahibi olarak kendini Allah’a teslim ederse rabbinin katında onun mükâfatı vardır. Öylelerine korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de.” 

  Gerçek bir mümin; severek, korkarak, ümit ederek, gönülden, taa kalbinin derinliklerinden Allah’a tam teslim olursa, her şeyini, bütün varlığını Allah’a verirse, bütün duygularını Allah’a yöneltirse, hem manen hem de madden teslim olursa ve bu teslimiyetin pratiklerini ve zahiri delillerini de ortaya koyabilirse o kurtuluşa giden yolu bulmuştur. Korku, ümitsizlik ve tereddüt yoktur kalbinde ve bu teminat ile müjde de Allah tarafından net bir şekilde deklare edilmektedir. Artık mümine düşen görev; o coşkun müjde ve kurtuluş dalgasının kollarına kendini bırakıvermektir. Ama nasıl bırakacak, nasıl gerçekleştirecek, nasıl devam edecek bu olay. Hazırlık safhası ne kadar, hangi şartlarda sürecek. Bu önemli şartları oluşturmak, daha sonra da psikolojik bir adaptasyon evresine girmek ve gücümüz şartlarında da bunu başarabilmek ne kadar büyük bir başarı, ne kadar teveccühe ve aynı derecede mükâfata layık bir olay. Bunun adı teslimiyet dir işte, ne mutlu teslim olabilenlere, ne mutlu teslimiyeti Rabbine kavuşuncaya kadar sürdürebilenlere.

 

2. Kitaba Uymak:

    Müminler, Kur’an’a kuvvetle bağlıdırlar.

   Ahzab.34 “Evlerinizde okunmakta olan Allah’ın ayetlerini ve hikmetini hatırlayın. Hiç şüphe yok ki, Allah, latiftir, haberdar olandır.”

   A’raf.170.”Kitaba sımsıkı sarılanlar ve namazı dosdoğru kılanlar, kuşkusuz biz salih olanların ecrini kaybetmeyiz.”

    Teslimiyetin güçlü kalelerinden biri, en büyük sacayağı Kur’an’a, Kur’anın içeriğine ve hükümlerine kuvvetli bir bağlılıktır.

  Teslimiyetin sağlanmasında ve idame ettirilmesinde Kur’ana bağlılık birinci faktördür. Her halükarda, her şartlarda, her zemin ve zamanlarda Kur’ana göre amel etmek, O’nun hükümlerini düşünmek ve O’nun prensiplerinden zerre kadar sapmamak için uğraş vermek, ancak, daima, her halükarda O’nu hatırlamakla, düşünmekle, akıldan hiç çıkarmamakla mümkündür.

  Kitaba; kesin, kuvvetli ve ciddi olarak sarılmak, namaz ve diğer ibadetler, bu ilahi nizamın insanı ıslah etmek için vazettiği vazgeçilmez iki metottur. Zaten Kur’an’a kuvvetle bağlılık onu yaşamak demektir. O’nu yaşamak demek de inananların tüm özelliklerini üzerinde bulundurmak demektir.

 

3. Allaha Kulluk:

    Müminler yalnızca Allah’a kulluk ederler.

   İsra:23.”Rabbin, O’ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne babaya iyilikle davranmanızı emretti...”

   Fatiha:1-4 “Hamd âlemlerin Rab’bınadır. Rahman ve rahimdir. Din gününün malikidir.Yalnızca sana ibadet eder ve yalnızca senden yardım dileriz....”

   Kulluk yalnızca Allah’adır, tapmak yalnızca Allah’a tahsis edilmiştir. Burada kula kulluk kesin olarak yasaklanmıştır. Hiçbir zaman, hiçbir şartta kula kulluk yapılmayacak, Allah dan başka hiçbir şeye tapınılmayacaktır. Allah’ın bir ve tek olduğu iman akidesi bu şekilde kalplerdeki yerini ve hedefini buluyor. İşte bu akide sayesinde Allah’ın gösterdiği hedefler, gönderdiği emir ve vecibeler ve yapılacak ameller arasında bir birlik ve irtibat kurulacaktır. Allah’a itaat dan sonra ikinci derecedeki kulluk vazifesi; ana babaya iyilik etmek olarak sıralanıyor. Birinci akidenin gerçekleşmesiyle zaten ikinci derecedeki akide kendiliğinden gerçekleşmiş oluyor.

 

4. Allah’dan Korkarlar:

    Müminler, Yalnız Allah’dan korkup sakınırlar. Allah’tan başkasından asla korkmazlar.

    Al-i İmran:102. “ Ey iman edenler, Allah’dan nasıl korkup sakınmak gerekiyorsa öylece korkup sakının...”

   Enfâl: 29.” Ey iman edenler, Allah’dan korkup sakınırsanız, size doğruyu yanlış dan ayıran bir nur ve anlayış verir, kötülüklerinizi örter  ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.”

   Ahzâp: 39. ”…ki onlar (o peygamberler) Allah’ın risaletini tebliğ edenler,  O’ndan içleri titreyerek korkanlar ve Allah’ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter.”

    A’li İmran:175. ” İşte bu şeytan ancak, kendi dostlarını korkutur, siz onlardan korkmayın. Eğer müminlerseniz benden korkun.”

    Allah’ın dışında hiçbir varlıktan,  kimseden, güçten, kudretten ve kuvvetten asla korkmamak,  mümin için, kuvvetli bir imanın ve tam teslimiyet halinin yegâne göstergelerindendir.

    Şeytan her zaman ve zeminde olduğu gibi kendi dostlarını ve yandaşlarını kalabalık ve güçlü göstermeye, onlara kudret elbisesini giydirmeye, onların her türlü imkân ve tasarrufa sahip oldukları, fayda ve zarar vermeye muktedir bulundukları şüphesini müminlerin kalplerine yerleştirmeye ve onları kuruntulara ve vesveseye düşürmeye çalışır. Bunun asil gayesi de maksadına onlar sayesinde ulaşması, yeryüzünü onlar vesilesiyle fitne ve fesada boğmasıdır. Kadiri mutlak olan Allah inanan gönüllere hakikati gösteriyor. Şeytanın vesvese ve hilelerini tanıtıyor ve icabeden tedbiri beyan ediyor.

   Şeytanın uşaklarından müminlerin asla korkmamalarını, çekinmemelerini ve yalnızca kendisinden korkup sakınmalarını açıkça deklare ediyor. Hakikatte şeytan ve uşaklarının, mahlûkatın en aşağılık soyu, en zayıfı ve en korkağı olduğunu bildiriyor. Korkulacak ve çekinilecek yegâne kuvvet,  fayda ve zarar vermeye kadir olan kuvvettir. Allah’ın kuvvetidir. İnanan gönüllerin korktukları kuvvettir. Sadece O’nun kuvvetinden korkanlar yeryüzünün en kuvvetli şahsiyetleridir. Kâinatta hiçbir kuvvet onlara, yani gerçek müminlere karşı koyamaz.

 

5.İtaat Ederler:

    Müminler Allah’ı her şeyin üzerinde tutarlar. O’na gönülden ve kalpten severek itaat ederler.

    A’li İmran:173.”Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; düşmanlarınız size karşı ordu hazırladı, o halde onlardan korkun; dedi de bu söz onların imanını arttırdı ve üstelik Allah bize yeter, O ne güzel vekildir dediler.”

Ahzap.31.”Ama sizden kim de Allah’a ve resulüne gönülden itaat eder ve salih amellerde bulunursa, ona da ecrini iki kat veririz. Ve biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır.

    Allah’ı her şeyin üzerinde tutmak, O’nu her şeyden fazla sevmek ve O’ndan her şeyden fazla korkmak ve O’na her şeyden fazla güvenmek. Güçlülerin en güçlüsünden korkmak ve kudreti mutlak olanlara gönülden itaat etmek. Mümin böyledir işte. Yalnızca ve yalnızca Allaha itaat ve kulluk eder. Başkası yok, olmayacakta.

 

6. Allaha Güvenirler:

    Müminler güç ve imkânlarına değil, yalnızca Allah’a güvenirler.

 

   Furkan:58.” Bir de, daima diri olup, hiçbir zaman ölmeyen Allah’a tevekkül et; ve O’nu Hamd ile yücelt. Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter.”

  Tevbe.51.”De ki; Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiç bir şey isabet etmez. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.”

    Müminler için gerçek yar ve yardımcı, güvenilecek, dayanılacak, ümit beklenecek yegâne olanak ve güç muhakkak-ki kadiri mutlak olan Allah tır. Bütün güçler, imparatorluklar, mal ve servetler, saltanatlar, askerler, ordular, topluluklar güç ve imkan olarak güvenmek bakımından hiçbir şey değildir. Allah’ın dilemesi ve bilgisi dışında bir mümine hiçbir kimse, hiçbir güç zerre kadar zarar yahut da fayda sağlayamaz. Öyleyse müminler mutlak anlamda yalnızca ve yalnızca Allah’a güvenip Allah’a sığınıp Allah’a tevekkül etmelidirler.

 

7.Takva Sahibi Olmak:

Müminler takva sahibi olmak için gayret ederler. Takva sahibidirler.

    Allah’dan hakkıyla korkma, sevme ve O’ na hakkıyla yönelmek. Günahın küçüğü ve büyüğünü terk eylemek. Yani; şüpheli ve dikenli yerde yürüyenin dikenden sakınması gibi. Kalbinle gafletlerden, nefsinle şehvetlerden ve tabiatınla lezzetlerden, uzuv ve organlarınla günahlardan sakınmandır. Peygamberimiz Hz Muhammed (S.A.V)’e göre takva; bütün iyilikleri insanın kendisinde toplamasıdır. Kendisini hayır, merhamet ve iyiliklerin merkezi durumuna sokmasıdır.

    Bakara:177. ”Yüzlerinizi (namazda) doğu ve batı tarafına çevirmeniz hayır ve taat değildir. Fakat hayır ve ibadet, Allah’a, Ahirete, meleklere, Allah’ın indirdiği kitaplara ve peygamberlere iman edenin ibadetidir ve Allah sevgisi üzere yahut mala olan sevgisine rağmen, malı (fakir) akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere, köle ve esirlere harcayan, namazı gereği üzere kılan ve zekatı da veren kimsenin, ahitleştikleri zaman sözlerine sadık kalanların, ihtiyaç ve sıkıntı hallerinde, cihat ve savaşlarda sabredenlerin hayrıdır. İşte bu vasıfları taşıyanlar Hak’ka uyan sadıklardır ve bunlar takva sahibidirler.”

       Tevbe.109. ” O halde, dininin binasını sağlam bir temel olan Allah korkusu ve rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa binasını çökecek bir yarın kenarına kurup da onunla beraber cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez..”

 

8. Allah Rızası:

    Müminlerin asıl hedefleri Allah’ın rızasını kazanmaktır.

  

      Tevbe.72.”Allah, mümin erkeklerle mümin kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etmiştir. Allah’dan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk bu dur..”

     Müminin düsturu ne cennet arzusu, ne de cehennem korkusu olmalıdır. Asıl hedef Allah’ın rızasını kazanmak ve Allah davasının gönüllü ve tam teslim olmuş eri olmaktır.

   Şüphesiz ki cennet, içindeki bütün nimetleriyle, güzellikleriyle beraber, o en büyük rızanın gerisinde gizlenmiştir. O’nun rızasını kazanan zaten Cennette olacaktır.

   Fetih:29.” Muhammed Allah’ın Resulü dür. Ve onunla birlik de olanlarda kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları rüku edenler, secde edenler olarak görürsün. Onlar; Allah’dan bir fazl  (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp isterler. Belirtileri secde izinden yüzlerindedir.”

9. Namaz Ve Zekât:

    Müminler namaza titizlik gösterirler, zekâtı da verirler.

      Bakara.238.”  Namazlara ve orta namaza devam edin. Namaza Allah’a itaat edici ve boyun eğici olarak durunuz.”

   Mü’minun:1-2.”Müminler gerçekten felah bulmuştur, onlar namazlarında huşu içerisinde olanlardır.”

  Nur 37:”Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret, ne de bir alış veriş Allah’ı anmaktan, namazı gereği gibi kılmaktan ve zekât vermekten kendilerini alıkoymaz.”

  Namaz dinin direğidir. Namaz; Allah’a, O’nun yüce kitabı Kur’an-ı Kerime ve peygamberi Hz Muhammed (S.A.V) e inanmanın ve gerçek bir mümin olmanın pratik bir görüntüsüdür. Cenab-ı Hak kitabında; namaz insanı çirkin ve kötü şeylerden alıkoyar’ buyuruyor.

    Namazda ‘Bana doğru yolu göster, beni eğri ve kötü yollardan koru, bana kuvvet ver’ demek suretiyle bir taraftan kendimizi, insanlık haysiyetimizi koruyup yükseltmeye yöneltirken, öbür taraftan sınırsız acizliğimizi ve güçsüzlüğümüzü Cenab-ı Hak’kın sonsuz kudretine bağlar, ruhumuzda eşsiz bir enerji depo ederiz. Bu akümülatör zamanla boşalır. Onu bir kaynağa bağlayıp şarj etmemiz gerektiği gibi, dış tesirlerle dengesi bozulan varlığımızı ilahi feyizlerle beslemek ve ruhi bir enerjiyle doldurmak ancak namazla mümkün olmaktadır.

    Namazda huzur ve huşu, ciddiyet ve samimiyet, korku ve sevinç, ümit ve heyecan, psikolojik ve biyolojik rahatlama ve Allah’a kalp den bağlılığın ifade ediliş ve yakarış unsurları hep bir potada doruğa ulaştırılır.

    Ne bir ticaret ve ne bir alış veriş,  ne de başka bir şey müminleri Allah’a gerektiği şekilde ibadet etmekten alıkoymamalıdır. Ne mutlu namazlarında huzur ve huşu bulanlara, yazıklar olsun namazdan gafil olanlara.

 

10. Aşırılığa Kaçmamak:

      Müminler Allah’ın sınırlarını titizlikle korurlar, dinde aşırılığa kaçmazlar. Orta yolludurlar.

 

         Maide.87.”Ey iman edenler; Allah’ın size helal kıldığı nimetlerin temiz ve hoşlarını kendinize haram etmeyin, aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.”

         Hud112. ”Onun için sen emrolunduğun şekilde, beraberinde tövbe edenlerle dosdoğru hareket et. Aşırı gitmeyin; çünkü Allah yaptıklarınızın hepsini kamalıyla görücüdür.”

        Hucurat.1 “ Ey iman edenler; (söz ve hareketlerinizle ileri varıp da ) Allah’ın ve resulünün önüne geçmeyin, Allah dan korkun çünkü Allah işitendir.”

       Nisa:13.”Bunlar, Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve resulüne itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.”

      Nisa.14.”Kim Allah’a ve resulüne isyan eder ve O’nun sınırlarını aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır”

     Müslüman her davranışında ve ibadetlerinde itidalli, ağır başlı, rahat, bilinçli, mütevazı olacak, çokbilmişlikten uzak duracak, çok hassasiyet göstermeyecek, asla aşırı olmayacak, orta yolu bulacak, çok ısrarcı olmayacak, karşısındakine rahatsızlık verici uçuk hal ve hareketler içinde olmayacak, ibadetlerini kusursuz yapayım diye, sevap işleyeyim diye, günaha girmeyeyim diye kendini üzüp yıpratmayacak.  Mümin orta yollu olmak, aşırı davranışlardan kesinlikle uzak durmak zorundadır.

 

11. Nefsi Hareket:

      Müminler nefislerine göre hareket etmezler.

    Yusuf.53.”(Yusuf) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis-Rabbimin kendisini esirgediği dışında var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz benim Rabbim bağışlayandır, esirgeyendir.”

   Furkan 43. “ Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü?...”

   Kasas.50 “Senin davetini kabul etmezlerse, artık bil ki, onlar sırf kendi nefsi arzuları peşinde gidiyorlar. Hâlbuki Allah’dan doğru bir delil olmaksızın, yalnız kendi nefsi arzusu peşinde gidenlerden (şirk, küfür ve putlara itaat edenlerden) daha sapık kim olabilir?  Muhakkak ki Allah (Hevalarına uyup nefislerine yazık eden) zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”

    İman ahlakıyla terbiye edilmemiş bir nefis her daim şeytanla muhabbet içerisindedir. Şeytan insanın nefsine daima kötü şeyleri telkin eder, itaatten uzaklaştırmak için çevresine fenalık tuzaklarını kurar. Günümüz toplumlarında canlı bir örnek teşkil ettiği şekilde; insanların bir çoğu; kendilerini dine uyduracakları yerde, dini kendi arzu  ve isteklerine uydurmak için gayret etmektedirler. Bu gidişat insanlık için bir uçurumdur. İnandığınız gibi yaşamaz iseniz, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.

    İslam imanından gereğince referans alıp beslenmeyen bir nefis; şeytanın telkin ettiği arzu ve isteklerine boyun eğer, şehvetlerinin mahkumu olur, durmayan, düşünmeyen, akletmeyen hayvanlardan da aşağılık bir mahluk seviyesine iner.

 

12.Gevşeklik:

     Müminler Allah yolunda asla gevşeklik göstermezler ve yılmazlar.

     A’liİmran.146.”Nice peygamberler vardır ki, beraberlerinde bir çok alimler savaştı da Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı ümitsizliğe düşmediler, zaaf (gevşeklik) göstermediler, miskinlik etmediler. Allah sabredenleri sever.”

    Allah’a tam teslimiyetin tezahürü, O’nun yolunda, davası uğrunda asla gevşeklik göstermemek, taviz vermemektir. Nice peygamberlerle birlik de, yığınlarca topluluklar çarpıştılar da; karşılaştıkları belalardan, darlıklardan, şiddet ve ezalardan dolayı nefisleri zerre kadar zaafa bile uğramadı. Kavgaya, mücadeleye devam etmek için enerjileri, azimleri bitmedi. Ne çığlıkla bağırdılar, telaşa düştüler, ne de düşmana teslim oldular. Din ve itikat için çarpışan müminin şanı budur işte. Ne mutlu onlara.

    Bakara.214.”Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden, Cennete gireceğinizi mi sandınız. Peygamber ve onunla beraber müminler; Allah’ın yardımı ne zaman diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki Allah’ın yardımı şüphesiz yakındır.”

   Siz, sizden önceki ümmetlerin İslam yolunda, insanlığın saadeti, kurtuluşu uğrunda çektikleri çileleri, sıkıntıları çekmeden yaptıkları mücadeleleri yapmadan cennete öylece gireceğinizi mi sandınız. Sadece imani telkin ve esasları eda edip cenneti beklemek çok hatalı bir bekleyiştir. Cennet; ancak pratik tatbikat ve tecrübelerden ve ameli imtihanlardan sonra gelir. Malları ve canlarıyla cihat eden, bela ve meşakkatlere katlanan, Allah’a olan vaatlerini yerine getiren, tüm mücadele ve musibetlere göğüs geren kimseler içindir cennet.

13. Birlikte Hareket:

      Müminler, inananlarla birlikte hareket ederler.

 

    Enfâl:73.”Kâfirler de birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz emredildiğiniz gibi yardımlaşmazsanız, yeryüzünde bir fitne (İslam zafiyeti) ve büyük bir fesat (küfür hâkimiyeti) olur.”

    Saf.24.”Hiç şüphesiz Allah, kendi yolunda sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlanarak çarpışanları sever.”

     Tevbe.119.”Ey iman edenler; Allah’dan sakının ve doğru (sadık) olanlarla birlikde olun.”

   Hak yolunda yardımlaşmak, birlik ve beraberlik içerisinde olmak, ittifak yapmak mutlak zaferlerin temel şartıdır. Çünkü kâfirler de, şeytanın dostları da fitne ve fesat işlerinde, müminlere karşı düşmanlıklarda birbirleriyle yardımlaşmak da,  hatta yarışmaktadırlar. Müminlerin birlikte, beraberlikle hareket etmemelerinin neticesinde bir memlekette fitne ve fesat hareketleri çoğalır, baskı ve dayatmalar artar, hak ve özgürlükler kısıtlanır. İslami ve Kur’an-i hayat sınırlanarak yok edilmek istenir ve neticede küfrün hakimiyetine doğru bir kayma, yöneliş hareketleri belirir ve küfür tüm gücüyle o beldeye hakim olur.

    Müminler için farz olan görev ihtilaf değil ittifaktır.

   Bozulmuş bir sistem ve fesat hareketlerine yönelmiş bir toplumda, Kur’an-ın kesin hükümlerine rağmen, ittifak yaparak mücadele yerine, ihtilaf çıkararak ayrılığa düşenler küfre hizmet etmiş olurlar ve bunlar gerçek müminler değillerdir.

    Günümüzde Afganistan, Libya, Sudan, Suriye, Irak başta olmak üzere, bazı İslam coğrafyalarında ihtilaflar yüzünden Müslüman toplum halkları birbirlerine karşı savaşmaktadırlar, birbirlerini kırmaktadırlar. Bu İslam ümmetinin kanayan bir yarasıdır. Tedavisi ise Allah’a tam teslimiyet, O’nun sınırlarını korumak ve emredileni gereğince yerine getirmektir.

 

14. Yılmamak:

Müminler sabırlıdırlar, zorluklara dayanıklıdırlar, zorluklar karşısında yılmazlar.

   

     Müminler sabırlıdırlar. Sabır mümin için bitmek tükenmek bilmeyen bir hazine, bir sığınak, yegâne dayanaktır. Sabrın sonu selamettir, sabreden derviş muradına ermiş deyişleriyle sabrın muhtevası vurgulanmak istenmiştir.

     Sabır müminin silahıdır, zorluklara dayanma gücü, başa gelen üzücü olaylara veya haksızlığa katlanma, karşılaşılabilecek maddi ve manevi her türlü güçlüklere, zorluklara, tehlikeli yollara tahammül gösterme, telaş etmeksizin Allah’a tevekkül ederek sıkıntılara göğüs gerebilmedir.

Allah’a dayanarak gelecek her türlü musibete teslimiyet içinde katlanma ve mevcut haline rıza gösterme, Allah’dan geldiğini ve yine Allah tarafından giderileceğine inanmadır.

İslam ahlak bilginlerine göre sabır yalnız insana has, tam bir olgunluk ve üstün ahlak göstergesidir. Bütün peygamberler, veliler ve seçkin müminler bu fazilete sahiptirler.

     Gerçek müminler; hayatın güçlükleri karşısında, Allah’ın yardımına güvenerek, hiçbir ümitsizlik ve karamsarlığa düşmeksizin, metaneti ve kuvvetli bir irade gücünü gösterenlerdir..

   Allah buyuruyor; Bakara 153.”Ey iman edenler sabırla ve namazla Allah’dan yardım isteyin. Muhakkak ki Allah’ın yardımı sabredenlerle beraberdir.”

    Namaz dinin direğidir, namaz kılan bir Müslüman sabretmesini bilir, sabretmesini bilen bir mümin de namaz kılıyordur.

  Sabır; Allah’ın bir emri olmakla birlik de,  gerçek müminlerinde en temel özelliklerinden biridir.

Kur’an-ı Kerimde sabır tekrar tekrar zikredilir. Zira insanoğlunu yaratan Cenabı Mevla, insanların bunca nefsani arzu ve isteklerinin baskısı altında doğru istikamette yürümelerinin zorluğunu, bunca çekişmeler içinde ve engeller karşısında Hak davasını hakim kılmanın azametini, fertlerin gerilen asablarını ve psikolojilerini, iç ve dış düşmanlara karşı bütün yardımcı kuvvetleri uyanık tutmanın zorluğunu çok iyi biliyor ve o yüzden bunlara karşı sabırlı olmayı emrediyor.

     Allah’ın emirlerine karşı sabır, günahlardan sakınmak için sabır, Hakka karşı gelenlere karşı koymak için sabır, her türlü hilekârlığa, haksızlığa uğramaya, yoksulluk ve sefalet içinde olmaya karşı sabır, tehlikeli yolların ve tüm olumsuzlukların zifiri karanlık ve dumanlı ortamlarına karşı sabır. Nefsin süfli arzularına karşı sabır, insanların inatçılığına ve sapıklıklara meyline karşı sabır.

   Emir sabırdır, çare ve reçete sabırdır. Sabrı destekleyen ana kaynak ise namazdır.

Bakara.156-157:”And olsun, sizi korku, açlık, mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksiltmek gibi şeylerle deneriz. Sabredenleri müjdele ki, onlara bir bela eriştiği zaman; biz Allah içiniz ve biz O’na döneceğiz derler. İşte Rablerinizden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.”

   Miminler, tüm hayatın zorluklarına karşı, hakiki bir imanın tezahürü olan sabırla karşı koyarlar ve bu nedenle bitmeyen, tükenmeyen musibetlere, zorluklara ve engellere karşı dayanıklıdırlar.

 Çünkü bu dayanıklılığın, bu dik ve sabit duruşun, ümitsizlik ve yese düşmeyişin karşısında ezeli ve ebedi bir hazine, bir mükafat olan cennet var, cennetle müjdelenme var.

     A’li İmran:173. ”Onlar ki halk kendilerine (düşmanınız olan) insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun deyince (bu söz) onların imanını arttırdı ve Allah bize yeter. O ne güzel bir vekildir dediler.

    Zümer: 10.”Ancak sabredenlere mükâfatları hesapsız olarak ödenecektir.”

   Furkan.75.”İşte onlar sabretmelerine karşılık saraylarda ödüllendirilecekler ve orada bir sağlık dileği ve selam ile karşılanacaklardır.”

   Nice Allah dostları, gerçek miminler ve başta peygamberler; hayatları boyunca nice savaşlara girip çıktılar, esir alındılar, hezimete uğradılar, yaralandılar, binbir türlü zorluklarla çilelerle, engellerle karşılaştılar, belalara, musibetlere, yokluklara duçar oldular. Ancak karşılaştıkları belalardan, darlıklardan, şiddet ve ezalardan dolayı nefisleri hiç zaafa uğramadı. Kavgaya, mücadeleye devam etmek için enerjileri hiç bitmedi. Ne moralman yıkıldılar, ne çaresizlik, ümitsizlik içinde kıvrandılar, ne çığlıkla bağırdılar ne de düşmana ve nefislerinin arzularına teslim oldular. Din ve itikat için mücadele eden, faziletin ve davanın timsali müminin şanı bu dur işte. Gerçek mümin olmanın gereği, tatbikatı ve zirve noktası budur.

 

15. Gelecek Endişesi:

      Müminler gelecek ve rızık endişesine asla kapılmazlar.

     Gelecek ve rızk endişesine kapılmak; her nefis, her insan için mutlak bir hal ve duygudur. Her insan geleceğini,  hayatını, sosyal, ekonomik, kültürel yapısını planlar hayaller kurar. İnsan nefsi; hep güzel şeyleri ister, hayal eder. Sonu ve sınırı olmayan hayallerle, ümitlerle insanoğlu adeta etrafını örmüştür. Zamanla gerçekleşmeyen hayalleri insanı ümitsizliğe, endişeye sevk eder. Önünü adeta kara bulutlar sarmıştır, her yer zifiri karanlıktır onun için. Yarının bu günden daha kötü olacağını, aç ve açıkta kalacağını, sorunların altından kalkamayacağını düşünür, endişelenir, gelecek korkusu çepeçevre sarar.

    Böyle bir süreçte mümin tamamen imani şuur çizgisinden uzaklaşmış, şeytanın çizgisine yönelmiş olur. Şeytan insana böyle bir süreçte, düşünce ortamında vesvese vererek endişelerinin daha da derinleşmesini, korku ve ümitsizliklerinin, huzursuzluk ve isyan noktasına gitmesini ve buna paralel olarak da İslam dairesinden uzaklaşması sürecine katkıda bulunmaktadır.

  Bakara.268.”Şeytan sizi fakir olacaksınız diye korkutur; sizi cimrilik ve sadaka vermemekle emreder...”

   Fatr.2.”Allah’ın insanlara göstereceği herhangi bir rahmet ve nimeti (rızkı) engelleyip tutacak (mani olacak) yoktur. O güçlüdür, hâkimdir.”

    Aslında ileriye dönük gerekli ve gereksiz, günübirlik gelecek endişeler, anlık bir vesvese ve korku, cehaletten ve zayıf imandan kaynaklanmaktadır.

  Çünkü Allah C.C Hazretleri yarattığı insanoğlunun hayatının bütün anlarını ve dönüm noktalarını da Lehv-i Mahfuz da belirlemiştir. Allah’ın dilemesinin ve Lehv-i mahfuzda belirtilenin dışında insanoğluna ekstradan hiçbir hal ve olay gelmez, gelmeyecektir de.

     Her şey Lehv-i Mahfuz adlı kitapta, Allah’ın bilgisi ve ilmi dâhilinde hiçbir sapma olmaksızın gerçekleşir. Bu çok önemli hususu bilen bir mümin için, gelecekte ne olurum, ne olacağım, başıma şunlar, bunlar gelir, aç açıkta kalırım gibi düşünceler ve vesveselerin ne kadar yersiz ve boş olduğu açık seçik olarak ortadadır.

   Evet; hayatın tüm safhaları bizim planladığımız şekilde değil,  gerçek de Allah’ın planladığı şekilde gerçekleşir. Biz sadece kendi planladığımızdan, hayallerimizden haberdar olabiliriz. Ancak; gerçek planlayıcının planından, gelecektekilerden haberdar olamadığımız için karşımıza sürpriz gibi çıkan acı veya tatlı olaylar karşısında şaşar kalırız. Şunu bilmeliyiz ki; biz bilemeyiz Allah bilir, mutlak hüküm ve hikmet sahibi O’ dur. Her halimiz, başlangıcımız ve sonumuz O’nun bilgisi ve ilmi dahilindedir. O ol demezse hiçbir şey olmaz. O ol demezse yeryüzünde bir yaprak dahi kıpırdamaz.

    Hadid. 22.”Yeryüzünde ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, o kitapça bulunmasın. Doğrusu bu Allah’a kolaydır.”

    Hud.6.”Yerde yürüyen ne kadar canlı var ise, hepsinin rızkı ancak Allah’a aittir.”  buyrulmaktadır. Dolayısı ile gelecek ve rızk endişesi gerçek müminin kalbinde bulunmaması ve barınmaması gereken bir endişedir.

 

16. Sakinlik:

Müminler; Sert davranışlardan kaçınırlar, sakindirler, ağırbaşlı ve olgun kişilik sahibidirler.

 

    Özellikle insanların işledikleri kusurlara karşı cevap olarak sert ve rencide edici cevaplar yerine, zaman zaman sükût etmek, yerine göre yumuşak tepkiler koymak, kırıcı olmak yerine yapıcı olmak, hoşgörülü ve müsamahalı tavırlar sergilemek müslümanın şanındandır.

   Kaba ve katı davranışların neticesinde gönüllerde birleşme yerine husumet, kardeşlik yerine düşmanlık, sevgi yerine nefret, uzlaşma yerine ayrılıklar, birleşme yerine dağılmalar hâsıl olacağı bir gerçektir.

     İnsanların kalp ve gönülleri iyilikle, şefkat ve sevgiyle, hoşgörüyle çepeçevre kuşatılabilinir. Merhamet duygusu Allah tarafından gönüllere bir rahmet olarak bahşedilmiştir.

     Ali İmran.159.”Uhud savaşında sen, Allah’dan gelen bir merhamet sayesinde dir ki; onlara (ashaba) yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın muhakkak onlar etrafından dağılıp gitmişlerdi...”buyrulmaktadır.

 

17. Kötülüğe Karşı İyilik:

      Müminler, kötülüğe karşı iyilik yaparlar, kötülükler karşısında sabrederler, bağışlarlar.

 

     Kötülüğe kötülükle karşılık vermekle hiçbir olumlu sonuç elde edilemez.

    ‘Kötülüğe karşılık kötülük her kişinin işidir, kötülüğe karlı iyilik de er kişinin işidir’ atasözü bu hususu en güzel bir şekilde açıklamaktadır.

   Şura.40.”Kötülüğün cezası da ona denk bir kötülüktür. Fakat kim bağışlar ve düzeltirse onun mükâfatı Allah’a aittir.”

   Fussilet.34.”Hem iyilikle kötülük eşit olmaz. Sen kötülüğü, en güzel olan bir hareketle önle. O vakit bakarsın ki seninle arasında bir düşmanlık bulunan yakın bir dost gibi olmuştur.”

     Fussilet.35.”İyilikle kötülüğü önleme hasletine ancak sabredenler kavuşturulur. Buna (Cennette)  büyük mükâfatı olan ancak kavuşturulur.”

     Nisa.149.”Size yapılan fenalığı bağışlarsanız, (bilin ki) şüphesiz Allah çok bağışlayandır.”

 

18.İtidal ve Sabır:

     Müminler; güzellikler ve fenalıklar karşısında son derece itidalli ve sabırlıdırlar.

     İnsanoğlunun hayatı bin bir sürprizlerle doludur. Güzelliklerle fenalıklarla, olumlu olumsuz hallerle bezenmiştir. İnsan doğumuyla birlikte çileli, meşakkatli bir yolculuğun ilk adımını atmıştır.

İnsan muhakkak hayatını planlar, projeleri, ümitleri, hayalleri olur. Ancak planladığı bu hayat, planladığı, arzuladığı, istediği şekilde sürmeyebilir. Bu da tamamen doğal olan hayatın bir gerçeğidir.

     İnsanın hayatı, hayatında gerçekleşeceği tüm olumlu, olumsuz hadiseler gerçekte yaratıcısı tarafından bilinmektedir, planlanmıştır, lehv-i mahfuzda yazılmıştır. Yazılı gerçekleri insan kendi iradesiyle bir derece değiştirebilir. Bu gerçekler çoğu zaman insanoğlu tarafından” tesadüfle izah edilmeye çalışılır, ancak bu tesadüf değil, tevafuktur. Çünkü her şey planlandığı şekilde cereyan eder. Bu yaratılış ve kader gerçeğini bilen insan, hayatında başına gelen, kendisi açısından iyi ve kötü olan hadiseler, olaylar karşısında daha itidalli, daha hazırlıklı, sabırlı ve olgunluk içerisinde olur. Fenalıklar karşısında üzülmez, kendini yıpratmaz, psikolojisini bozmaz, daha kolay kabullenir. Güzellikler karşısında da aşırı derecede sevinip böbürlenmez, ikisinin arasında orta bir yoldan gider.

    Hud:9.”İnsanoğluna tarafımızdan bir rahmet (sıhhat ve zenginlik) tattırıp ta sonra bunu çekip alıversek, şüphesiz ki o, Allah’ın ihsanından tamamen ümidini kesen, evvelki nimeti unutan, nankör bir kimse olur.

    Hud:10.”Fakat ona dokunan bir dertten sonra, kendisine bir nimet tattırırsak ‘doğrusu benden bütün fenalıklar gitti der ve şüphesiz sevinir, övünür.”

   Hud:11 ”Ancak her iki halde de sabredip, salih ameller işleyenler müstesnadır. İşte bunlar için bir mağfiret ve büyük bir sevap vardır.”

 Buyrularak bu mesele açık ve net bir şekilde ifade edilmektedir.

   Her şey Allah’ın planladığı şekilde cereyan eder, olmadan önce olacağı lehfi mahfuzda belirlenmiş, yazılmıştır.

    Hadid:22.”Yeryüzünde ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki; biz onu yaratmadan önce, o kitapta bulunmasın. Doğrusu bu Allah’a kolaydır.”

   Hayrı ve şerri, iyi ve kötü hali imtihan için Allah verir.

19. Şeytana Uymazlar:

      Müminler; şeytana uymazlar, şeytan gerçek müminlere tesir edemez.

    

        Şeytan insanlara ilk yaratılışından beri; sahte bir dost sıfatıyla daima kötü şeyleri telkin eder. İnsanı boş emellere, kuru vesveselere sürükler. Nefsinin istek ve arzularına göre hareket etmesini, Allah’ın emir ve yasaklarından, doğrulardan uzaklaşmasını sağlamaya, kendi safına çekmeye çalışır.

    Nahl:99-100:”Doğrusu şeytanın inananlar ve yalnızca Rablerine güvenenler üzerinde bir nüfuzu yoktur. Onun nüfuzu sadece onu dost edinenler ve Allah’ ortak koşanlar üzerindedir.”

    Şeytanlar Müslümanlarla, Allah’a teslim olmuş sadık müminlerle mücadele etmek için kendi dostlarına çeşitli telkinlerde bulunur.

    Enam:121.”...Doğrusu şeytanlar, sizinle mücadele etmek için, kendi dostlarına telkinde bulunurlar. Ey müminler! Eğer siz onlara itaat ederseniz, muhakkak siz de Allah’a ortak koşanlardan olursunuz.”

   Nisa.119.”...Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı bir dost edinirse, gerçekten açık bir ziyana düşmüştür...”

   Nisa.120.” Şeytan onlara vaat eder, onları uzun emel ve kuruntulara düşürür. Şeytanın kendilerine vaat ettikleri aldatmadan başka bir şey değildir.

   Bakara.268.” Şeytan sizi, fakir olacaksınız diye korkutur; sizi cimrilik ve sadaka vermemekle emreder. Allah kendi lütfünden size bir mağfiret ve fazla bir sevap vaat ediyor. Allah’ın kudreti geniştir, her şeyi kemaliyle bilendir”

 

20. Karamsarlık:

      Müminler;  asla ve hiçbir zaman ümitsiz ve karamsar olmazlar.

 

    İnsanoğlu ümitleriyle ve hayalleriyle yaşar. İçinde bulunduğu en karanlık bir tabloda dahi ümitlerin ve hayallerin yeşermesi, sürekliliği hiç bitmez, bitmemelidir.

    Çünkü ümitler ve hayaller bittiğinde yaşamda bitmiş demektir. Kur’an-ı Kerimde Allah müminlere ümitsizliğe ve karamsarlığa düşmeyi, ümit kesmeyi yasaklıyor ve küfürle eş değer buluyor.

    Müminler Allah’dan ümit kesilmemesi gerektiğini bilen insanlar olduklarından yalnız O’na dua eder, O’na kulluk eder ve ondan korkarlar. Amellerinden emin olamazlar. Korku ve ümit arasında dengeli bir halde kalpleri O’na yönelir. Allah’ın mağfireti ve rahmeti geniştir.

    Kur’an kâfirlerden başkasının Allah’dan ümit kesemeyeceğini deklare ediyor.

   Yusuf:87. ”...Allah’ın lütfünden ümidinizi kesmeyiniz; çünkü Allah’ın lütfünden ancak kafirler topluluğu ümidini keser”

 

21.Dünya Malı:

Müminler;  yalnızca dünya malı peşinde koşmazlar, aşırı derecede dünyaya düşkün olmazlar.

   Kehf:28.”Nefsini sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber tut. Gözlerin dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan başka yana sapmasın. Kalbini bizi anmaktan alıkoyup nefsinin arzusuna uyan ve işi hep ayrılık olan kişiye itaat etme”

    Dünya malı; yaşamak için, hizmet etmek için gereklidir, lazımdır. Ancak dünya malına aşırı derecede düşkünlük gönül penceresini daraltır, kalplerin katılaşmasına sebep olur. Allah’a itaat ve teslimiyet çizgisinden sapmalara meydan verebilir.

    Nur.37.” Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret, ne de bir alış veriş (oları-gerçek müminleri) Allah’ı anmaktan, namazı gereği üzere kılmaktan ve zekâtı vermekten kendilerini alıkoymaz. Onlar bir günden korkarlar ki, o günde kalpler ve gözler korkudan halden hale döner, kıvranır”

    Ankebut.64.”Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurdu ise, ölmez gerçek hayat işte bu dur. Eğer bilselerdi     (geçici dünya hayatını ebedi Ahiret hayatına tercih etmezlerdi.)”

    Kasas:60 ” Size (dünya vasıtalarından) verilen şey (kısa) Dünya hayatının istifadesi ve onun süsüdür. Allah katında olan (sevap ve cennet) ise hem daha hayırlı, hem daha devamlıdır. (Dünya nimetleri gibi sona ermez) Artık (bakinin faniden daha iyi olduğunu anlayıp) akıllanmayacak mısınız.”

 

22. Üzüntü ve Sevinç:

      Müminler; elinden çıkana üzülmez, ellerine geçenle de şımarıp böbürlenmezler.

 

   Hadid:23.”(Her şey yazıldı ve tespit edildi ki, Dünya nimetlerinden) elde edemediğinize üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiğine de (nimetin emanetine) güvenip sevinmeyesiniz. Allah çok övünüp gururlanan kimseyi sevmez.”

    Dünya nimetleri muhakkak müminler içindir. Müminin istemesi, dilemesi halinde Allah takdir ettiği nispetçe mümine verir, yine dilediği şekilde de verdiğini geri alır. Nimetin, mal ve mülkün verilmesi de alınması da, Allah’ın takdiri iledir ve mümini imtihan etmek içindir.

    İmtihanın sırrı gereği, mümin dünyalıklarından kaybettiğine, kazanamadığına, elinden çıkana aşırı derecede üzülmeyecek, sıkıntı ve strese girmeyecek - eline geçenle de; bu benim başarımdır, hakkımdır deyip aşırı derecede sevinip böbürlenmeyecek, gururlanmayacak, itaat çizgisinden uzaklaşmayacaktır.

    Her iki hal arasında son derece itidalli, sabırlı ve orta yollu olacaktır.

 

23. Doğruluk:

      Müminler; İmanında ve sözünde doğru olanlarla beraber olurlar. Yanlış kişilerle dostluk kurmazlar.

   Gidilecek bir yolda, sürdürülecek bir davada, paylaşılacak bir yaşamda, yapılacak bir iş de, hedefe ulaşılması, aksamaya, kaosa ve huzursuzluğa yol verilmemesi için baştan yapılacak bir seçimin olmazsa olmaz kıstasları, şartları vardır. Bu kıstaslar göz önüne alınmadan, bu şartlar oluşturulmadan, yanlış yapılan tercihler insanı huzursuzluklara, uçurumlara, başarısızlıklara musibetlere götüreceği mutlak bir gerçektir.

    Nedir bu şartlar, kıstaslar. İmanında ve sözünde doğru, istikrarlı olmak şartı. Yol ve dava arkadaşı imanında samimi, söz ve davranışlarında, ahlak ve ilminde muteber olacak. Bu şartları üzerinde taşımayanlarla müslümanın birlik de olması, dost ve arkadaş olması, yol ve iş arkadaşlığı oluşturması, ticaret yapması düşünülemez. Seçim daha baştan çok iyi yapılmalıdır.

   Tevbe.19.”Ey müminler! Allah’dan korkun (fenalıklardan sakının) imanında ve sözünde doğru olanlarla beraber olun.”

    İnsanlığa ve kendisine hiçbir faydası olmayan, fayda yerine zarar gelecek, cahil kişilerden olabildiğince uzak durulması icabeder. Çünkü bu kişilerle hiçbir yere varılamayacağı gibi, boşa harcanan zaman ve emekler de insan için çok önemli sayılabilecek bir zayiattır.

Furkan: 63.”Allah’ın makbul kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler. Kendilerine cahiller laf attıklarında Âllah size selamet vesin’ derler.”

 

24. Boş Vakit ve Faydasız İş:

     Müminler; boşa vakit geçirmezler, faydasız işlerle uğraşmazlar, çalışkandırlar.

 

   İnsanoğlunun en büyük sermayesi zamandır, ömürdür. Zaman ve ömür sermayesi insanın elinden hiç farkında olmadan su gibi akıp gider. İstenilen her şey şöyle ya da böyle elde edilebilir, kazanılabilir. Ancak zamanı ve ömrü yeniden kazanmak, geriye döndürmek hiçbir şekilde mümkün değildir.

    Zaman ve ömür denilen en büyük sermayemizi en güzel, en verimli bir şekilde düzenlemek, değerlendirmek bizim elimizdedir. Mümin için zaman ve ömür; insanlığa faydalı olmayacak, makul olmayan, gereksiz, lüzumsuz ve içi boş işlerle, eğlencelerle heba edilmemeli, tam aksine en güzel şekilde değerlendirilmelidir.

Müminun:3 ”Onlar ki, boş sözden, faydasız iş den yüz çevirirler...”  

İnşirah.7.” O halde, (memur bulunduğun bir işi bitirip) boşaldın mı, (yine başka bir iş ve ibadet için) kalk yorul”

İnşirah.8.”...Ve yalnız Rabbine icabet et (Ondan )iste”

    Muhakkak ki; ancak Allah’ın emirlerini hakkıyla yerine getirenlerin, yapmış olduğu bütün işlere de ibadet sevabı verilir.

    Ömür; dinlenmek ve makul seviyelerde eğlenmenin yanında, güzel ve faydalı işlerle, iyi ameller ve güzel ibadetlerle verimli kılınmalıdır. Boşa geçirilen bir ömrün, faydasız işlerle meşguliyetin de muhakkak süratte kıyamette hesabı sorulacaktır.

 

25. Morel:

      Müminler; her zaman ve her şartta yüksek bir morale ve motivasyona sahiptirler

     Mümin her şeyin Allah’dan geldiğini, hayrı ve şerri imtihan için Allah’ın verdiğini, Allah’dan gelinip yine dönüşün O’na olduğunu, bu dünyanın bir imtihan yeri, oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu, Ahiretin ise ebedi bir saadet yeri olduğunu, gerçek vazifesinin ibadet ve itaat olduğunun bilincindedir.

    Hastalıklar, musibetler ve her türlü zorluklar ve sıkıntılar karşısında müminin imanı artar, şiddet darbeleri altındaki bir mümin Allah’a teslimiyete yönelir. Şiddet darbeleri altındaki müminin bu sıkıntılar karşısında gösterdiği ruh hali ve tavırlarının da insana olumlu ya da olumsuz yansımaları olmaktadır.

   Olaylar karşısında gerçek bir müminin göstereceği sabırlı, dayanıklı, soğukkanlı ve bu tavırların yansıması olan yüksek morali elde edebilmesi, tüm zorluklarla daha kolay baş edebilme, üstesinden gelebilme, daha güzel sonuçları elde edebilme enerjisini ve refleksini kazanmış olacaktır.

   Bakara.155.”Ey müminler; sizi biraz korku, biraz açlık, birazda mallardan ve mahsullerden yana eksiltme ile and olsun imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele. “ buyrulmaktadır.

    Müminler her zaman ve her şartta yüksek bir moral, motivasyon ve enerjilerini asla kaybetmezler.

    

26. Yaratılış Gayesi:

      Müminler; Dünyaya geliş ve yaratılış gayesinin bilincindedirler.

 

      Sebepsiz ve sonuçsuz olarak hiçbir canlı yaratılmamıştır. Yaratılan canlı-cansız tüm varlıkların Dünyaya müteallik bir amacı, gayesi ve görevi vardır. Yaratılan tüm canlı ve cansız varlıklar şu ya da bu şekilde insanın istifadesine sunulmuş, insanoğluna hizmet, faydalanma gayesiyle yaratılmıştır.

   Zariyat:56.”Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.”

   Zariyat.57.” Ben onlardan bir rızık istemiyorum. Ve bana yemek yedirmelerini de istemiyorum..” buyrulmaktadır.

   Burada insanoğlunun yaratılış gayesi yalnızca Allah’a ibadet ve itaat etmek için olduğu vurgulanmaktadır. Dünyaya geliş ve yaratılış gayemizin ibadet ve itaat etmek olduğu bilinciyle tüm hayatımızı bu doğrultuda şekillendirip yaşamalıyız.

 

27.Sözünde Durmak:

     Müminler; sözlerinde sadıktırlar. Yaptıkları söz ve ahitlere her ne pahasına olursa olsun titizlikle ve kesinlikle bağlı kalırlar, uyarlar.

 

    Güvenilir olmanın temel esaslarından biri de sözlerinde sabit ve sadık olmak, verdiği sözleri harfiyen ve hakkıyla yerine getirmektir. Söz mümin için senettir, tutunacağı yegâne kulpudur.

   Mümin; olur olmaz her şey için söz vermemeli, verdiği sözde de her ne pahasına olursa olsun bağlı kalmalı, gereğini yerine getirmelidir. Söz verip de sözünde durmamak; münafıklara, kâfirlere, fasıklara has bir özelliktir. Mümin için ise sözünde durmamak münafıklığın alametlerinden biridir.

   Ahzap.23 ”Müminlerden Allah’a verdikleri sözde sadık olan nice erkekler vardır. Onlardan (sözleri uğrunda) şehit olanlar ve şahadeti bekleyenler vardır. Ve onlar ahitlerini hiçbir şekilde değiştirmediler.”

    Ahzab.24.”Allah sadıkların sadakatlerini mükafatlandırır...”

    Nahl.92.” Bir ümmet diğer bir ümmetten daha ziyadedir diye (kafirlerin çokluğuna bakıp) yeminlerinizi aranızda hile edinerek, o ipliği sağlamca eğirdikten sonra bozan kadın gibi olmayın. Gerçekten Allah sizi bununla  (ahde vefa ile) imtihan eder ve Dünyada ayrılığa düştüğünüz şeyi, kıyamet gününde muhakkak ki açıklayacaktır.”

    Maide.1 ” Ey iman edenler! Allah ve insanlar arasında verdiğiniz söz ve yaptığınız bağlantıları yerine getirin.”

    İsra.34.” Bir de ahdi (yapılan sözleşmeyi) yerine getirin, çünkü verdiği sözden cayan (kıyamet günü) sorumludur.”

28. İstişare:

   Müminler; bütün işlerini birbirleriyle istişare ederek yaparlar.

 

     İşlerin en iyisini, en doğrusunu yapabilmek, en doğru, en hayırlı kararı verebilmek için detaylı bir istişare yapmak, konunun uzmanlarına danışmak, çevresindekilerin fikirlerini, görüşlerini sorduktan sonra; takdirini ve sonrasını Allah’a bırakarak, bir işi yapmak en isabetli ve en doğru olan hareket biçimidir. Burada istişare yapılacak, görüşlerine başvurulacak kişilerin seçimi de çok önemlidir.

   Şura.38 ” O kimselerdir ki Rablerine itaate icabet etmişler ve namazı gereği üzere kılmışlardır. İşleri de hep aralarında danışıklıdır...”

    Al-i İmran.159.”...İş hususunda fikirlerini al (müşavere et) müşavereden sonra da bir şeyi yapmaya karar verdin mi artık Allah’a güven ve dayan (o işi uygulamaya geçir) Gerçekten Allah tevekkül edenleri sever.”

    Bir işe başlamadan evvel, mutlaka istişare etmek ve aceleci olmamak, tüm dengeleri, getiri ve götürülerini hesaba katarak karar vermek ve verilen kararı da cesurca uygulamak esastır.

 

29. Hâkimiyet:

      Hâkimiyet Allahındır. Müminler; her şeyin Allah’dan olduğunu ve Allahın bildiğini, Onun her şeye hâkim olduğunu bilirler.

   Tevbe.51” De ki; Allah’ın bizim için yazdıkları dışında bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.”

Tegabün.11.” Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah’a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah her şeyi bilendir.”

    Ansızın karşılaştığımız, sürpriz sayılabilecek her türlü haller, sevindiren ve üzen durumlar mümin için bir tesadüf değil, tevafuktur. Allah her şeyi bilen ve takdir edendir. O’nun dilemesi, istemesi dışında yeryüzünde bir yaprak dahi kıpırdamaz.

 

30. Sabır:

      Müminler sürekli halde ve her işlerinde sabırlıdırlar, Allah için sabrederler.

    Al-i İmran: 200 ”Ey iman edenler sabredin ve sabırda yarışın, nöbetleşin. Allah’dan korkup sakının. Umulur ki kurtuluşa varırsınız.”

  Bakara.155.” And olsun, biz sizi, bir parça korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.”

    Muhakkak ki sabrın sonu selamettir ‘ sabreden derviş muradına ermiş’ deyişleriyle de Allah’ın bu hükmü izan edilmiş, pekiştirilmiştir.

   Muhammet 31.” And olsun biz, sizden mücahit olanlarla, sabredenleri bilinceye kadar, sizi deneyeceğiz ve haberlerinizi de sınayacağız.”

    Sabır; zorluklara dayanma gücü, başa gelen üzücü olaylara veya bir haksızlığa katlanma, karşılaşılabilecek güçlüklere tahammül gösterme, telaş etmeksizin Allah’a tevekkül ederek sıkıntılara göğüs germe halinin pratik şeklidir. Diğer bir anlamda; Allah’a, yaratıcısına dayanarak gelecek her türlü musibete teslimiyet içinde katlanma ve rıza gösterme, kötülüğü emredici nefsin tutkularına karşı direniş gösterme.
   İslam bilginlerine göre de sabır; yalnız insana has, tam bir olgunluk ve üstün ahlak göstergesidir. Bütün peygamberler, veliler ve seçkin müminler bu fazilete sahiptirler.

   Hayatın güçlükleri karşısında, Allah’ın yardımına güvenerek, ümitsizliğe düşmeksizin, metanetli ve kuvvetli bir irade gücü gösterenler onlardır. Sabır müminler için Allah’dan yardım dilemenin güzel vesilelerinden biridir.

 

 31. Güçlü Birliktelik:

       Müminler; birbirlerine düşkündürler, bağlıdırlar, birlik ve beraberlik içinde hareket ederler.

 

     Birbirleriyle çok iyi geçinirler. Birlik ve güç oluştururlar. Kadın ve erkek bütün müminler birbirlerinin kardeşidirler. İslam kardeşliği her şeyin üzerinde üst bir kimlik, kardeşlik ve şemsiyedir. Gerçekte yeryüzünde iki tür millet vardır. Küfür tek bir millettir, İslam tek bir millettir. Ve mümin kâfirlere karşı son derece şedit, müminlere karşı da son derece şevkatli, merhametli ve yumuşaktır. Birbirlerinin dertleriyle dertlenmek, sevinçleriyle sevinmek ve başa gelen her türlü hali paylaşmak ve birlikte aşmak mümin olmanın ve kardeşliğin mihenk taşıdır.

 Hucurat:10”Müminler ancak kardeştirler. Onun için iki kardeşinizin aralarını düzeltin ve sakının ki, merhamet olunasınız.”

  Tevbe.71 “ Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar...”

  Maide.54.”Ey iman edenler, içinizden kim dininden dönerse, Allah (yerine ) kendisinin onları sevdiği, onlarında kendisini sevdiği, müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise “güçlü ve onurlu” Allah yolunda cihat eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir...”

Enfâl.46.”Allah’a ve Resulüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Bozulursunuz ve kuvvetiniz gider. Sabrediniz, Allah sabredenlerle beraberdir.”

 

32. Kararlılık:

      Müminler; cesur ve kararlıdırlar.

Allah’dan başka hiçbir güçten korkmazlar.

 

    Müminlerin yegâne koruyucusu ve kollayıcısı muhakkak ki cenabı Allah tır. O’nun bilgisi, istemesi ve dilemesi dışında insana hiçbir musibet gelmez, hiçbir kimse ve hiçbir güç ona zerre kadar bile zarar veremez. Yegâne korkulacak, çekinilecek, itaat edilecek ve sevinilecek tek güç O’ dur, Allah tır.

    Allah dan başka beşeri güçlerden kokmak, endişe duymak ve bunun kalplere sirayet etmesi, kalbi ve ruhun derinliklerini sarması şeytanın telkininden, vesvesesindendir.

   Çünkü şeytan kendi dostlarını kalabalık göstermeye ve onlara kudret elbisesini giydirmeye çalışıyor. Onların, yani Allah’ın dışındaki tüm beşeri güçlerin her türlü imkân ve tasarrufa sahip oldukları, fayda ve zarar vermeye muktedir oldukları şüphesini kalplere yerleştirmeye gayret ediyor. Bunun asıl sebebi de; gaye ve maksadına onlar sayesinde ulaşması, yeryüzünü bozguncularla, nifakçılarla fesada boğmasıdır.

    Yalnız ve yalnızca Allah tan korkan, şeytanın korku ve telkinlerine aldırmayan gönüller daima bir dik duruş içerisinde kalarak, fitne ve fesat tohumlarının yeşermesine imkân vermeyeceklerdir.

Ali İmran:173 “ Onlar öyle kimselerdir ki; halk kendilerine, düşmanlarınız size karşı ordu hazırladı, o halde onlardan korkun’ dedi de bu söz onların imanlarını arttırdı ve üstelik ”Allah bize kâfidir ve o ne güzel vekildir dediler...”

   Enfâl:15 “ Ey müminler! Toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkalarınızı çevirmeyin, kaçmayın.”

  Ahzap: 37.”...Allah dan kork. Nefsinde ise, Allah’ın açığa vuracağı şeyi gizliyordun, insanlardan da sakınıyordun. Hâlbuki Allah, kendisinden sakınıp korkmana daha layıktır...”

 

33. Amellerin Kaydedilmesi:

Müminler; kendilerini önünden ve ardından takip eden, koruyan ve amellerini not alan meleklerin farkındadırlar.

       Rad:11.”Her insan için, önünden ve arkasından takip eden melekler vardır; onu (insanı) Allah’ın emriyle korurlar...”

     Kehf:49.”Amel defterleri ortaya konunca suçluların orada yazılı olanlardan korktuklarını görürsün; vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış (yazmış not etmiş) derler. İşlediklerini (Dünyada iken) hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez.”

    En’am:160” Kim hayırlı ve güzel bir amelle gelirse, ona ancak misli sevap verilir. Kim de bir günah ile gelirse, ona ancak misli ile (günahı kadarla) ceza verilir. Onlar (gerek iyilik, gerekse kötülük yapanlar) haksızlığa uğratılmazlar.

    Yapmış olduğumuz küçük ve büyük hiçbir hal ve hareket yoktur ki, yarın karşımıza günah ve sevap olarak çıkmasın. Ve yine hiçbir hal ve hareketimiz yoktur ki; anında kaydedilmesin. Allah’ın ilminden, gücünden hiçbir şey kaçmaz. O’na bütün bunları takip etmek, kaydetmek, hesabını sormak çok kolaydır. O her şeyi ilmiyle kuşatandır, mutlak güç sahibi ve galip olandır. Gerçek müminlerin koruyucusu, sahibi Allah tır. Allah c.c görevlendirdiği melekleri vasıtasıyla kullarını takip eder, imtihan eder, ikaz eder, koruyup kollar, rahmetiyle ve azabıyla kuşatır.”

 

34.Bağışlamak:

Müminler; hoşgörülü ve bağışlayıcıdırlar. Öfkelerinden vazgeçip, kusurları affederler.

   Kendisine karşı işlenen hata ve suçları görmeme, görmemezlikten gelme, kişiye hatasını anlayıp telafi etmesi için fırsat tanıma, hakiki, kâmil iman sahibi, olgun bir müminin şiarındandır. Peygamberimiz Hz Muhammed (S.A.V)  Mekke fethinden sonra, vaktiyle kendisine çeşitli kötülükler etmiş olan Mekkelilerin hepsini bağışmalışlardır.

   Bakara:263. ”İyi ve güzel bir söz ile, bir kusur bağışlamak, arkasına eza takılacak sadakadan daha hayırlıdır...”

   Şura:37” O kimselerdir ki, büyük günahlardan ve açık rezaletlerden kaçınırlar, öfkelendikleri zaman da onlar kusur bağışlarlar.”

   A’raf:199” Sen af yolunu benimse, uygun olanı emret ve cahillerden yüz çevir”

 

35. Yardımlaşmak:

      Müminler; birbirleriyle hayırlı ve faydalı olan her türlü işlerde yardımlaşırlar ve yarışırlar.

     İyilik etmek ve fenalıkları önlemek için yarışırlar. Müminler her türlü hayırlı işlerde, dünya ve Ahiret işlerinde birbirlerine karşı kayıtsız ve tarafsız kalamazlar.

    Müminlerin aralarındaki temel prensip; yardımlaşmak ve yarışmak olmalıdır. Kardeşinin girişimde bulunduğu bir iş de; ona gerek maddi planda, gerekse manevi planda, düşünce ve fikir bazında mutlaka katkıda bulunması, yardımcı olması gereklidir. Bundan sonraki seçeneği ise yarışmak olmalıdır. Yani o işi, ondan daha iyi bir şekilde yapmak ve onu geçmek, ondan ileride olmak, olmalıdır. Mümin kardeşine karşı bir iş de; ona engel olmaz, hasetlik ve kıskançlık yapmaz, onun başarısızlığını, kötülüğünü istemez, ona tuzak kurmaz, hile ve entrikalara başvurmaz. Böyle bir davranış münafıkların, fasıkların, cahillerin ve kâfirlerin işidir, davranış şeklidir.

  Enfâl:73.”Kâfirler de birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz emredildiğiniz gibi yardımlaşmazsanız, yeryüzünde bir fitne (İslam zafiyeti ) ve büyük bir fesat (Küfür hâkimiyeti) olur.”

   Tevbe 71.”Erkek ve dişi bütün müminler birbirlerinin yardımcılarıdır. İyiliği emrederler, fenalıklardan alıkoyarlar...”

 Bakara:105.”Sizlere bir iyilik dokunsa onların (Kâfirlerin) fenalarına gider. (Ne ehli kitaptan olan kâfirler, ne de müşrikler size Rabbinizden hiçbir hayır indirilmesini sevmez ve istemezler).”

  Bakara:148.”Her ümmetin doğrulduğu bir kıblesi vardır. Öyle ise ey müminler, hayırlı işlerde diğerlerini geçin.”

   Şura:39.”O kimselerdir ki kendi haklarına tecavüz vaki olduğu zaman, onlar yardımlaşırlar.”

  Maide.2“...Birbirinizle hayır ve takva üzerine yardımlaşın. Günah ve zulüm üzerine yardımlaşmayın. Allah’dan korkun. Allah’ın cezası çok şiddetlidir.”

 

36.Arkadaş Seçimi: 

     Müminler; dost ve arkadaşlarını, iyi ve güvenilir kişilerden seçerler.

  Müslüman iyi bir dünya ve Ahiret hayatını tercih ediyorsa bu hayatın selameti açısından dost ve arkadaşlarını da iyi belirlemesi, çevresini de iyi seçmesi icabetmektedir. Liderini, önderini, arkadaşını, dostunu, eşini, çevresini komşularını da seçmede titizlik göstermek zorundadır. Kötü arkadaş, kötü çevre, insanı daima kötülüklere, musibetlere yönlendirir. Güzel amelleri uzaklaştır, insanı hayatın girift, zifiri karanlık merhalelerine götürür.

Tevbe:119.”Ey müminler Allah’dan korkun (Fenalıklardan sakının) imanında ve sözünde doğru olanlarla beraber olun.”

  Nisa:69.”Allah’a, peygambere itaat edenler, işte bunlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Bunlar ise ne güzel birer arkadaş”

   A’raf:199.”Sen bağışlama yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir”

 

37.Hesap Günü:

     Müminler; hesaba çekilmeden önce, dünyada iken kendilerini hesaba çekerler.

  Dünya Ahiretin tarlasıdır, Ahiret hayatına hazırlanma yeridir. İnsan Dünyada kazandıklarının karşılığını eksiksiz olarak mahşer gününde bulacaktır. Bu nedenle insan iyi düşünmelidir, kendi kendisini test etmelidir. Kıyamet günü dünyada yaptıklarının hesabını verebileceğini veya veremeyeceğini düşünmeli ve zaman varken tedbirini almalıdır.

   Al’i İmran:30.”Kıyamet gününde herkes; dünyada hayır ve kötülükten yaptığı şeyi hazır bulacaktır ve ister ki, kötülüklerle arasında uzak bir mesafe bulunsaydı. Yine Allah’ü teala size kendinden korkmanızı emreder. Allah kullarını çok esirgeyicidir.”

   Haşr.18.” Ey iman edenler ;Allah dan korkun ve herkes, yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Hem Allah tan korkun, çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”

38.Dünya ve Ahiret Nimeti:

     Müminler; dünya nimetlerinin fani, Ahiret nimetlerinin baki olduğuna inanırlar ve bu doğrultuda amel ederler.

   Dünya nimetleriyle Ahiret nimetlerini karşılaştırdığınızda Dünya nimetlerinin geçici, fani; Ahiret nimetlerinin ise baki, sonsuz olduğunu görürsünüz. Fani olan nimete mi sıkı sıkıya sarılmak gerekiyor, yoksa baki olan, sürekliliği olan nimete, menfaate mi sıkı sıkı sarılmak gerekiyor.

   Ankebut:64.”Bu Dünya hayatı, ancak bir eğlence ve bir oyundan ibarettir. Ahiret yurdu ise, ölmez gerçek hayat iş de budur. Eğer bilselerdi (geçici Dünya hayatını ebedi Ahiret hayatına tercih etmezlerdi).”

Kasas:60.”Size (dünya vasıtalarından) verilen şey, (kısa) dünya hayatının istifadesi ve onun süsüdür. Allah katında olan (sevap ve cennet) ise hem daha hayırlı, hem daha devamlıdır. (Dünya nimetleri gibi sona ermez.) Artık (bakinin faniden daha iyi olduğunu anlayıp) akıllanmayacak mısınız.?”

  Sonsuz, ebedi olan cennet nimetleri de şu şekilde müjdelenmektedir.

 Muhammed:15.”Korunanlara söz verilen Cennetin durumu şudur; İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Bunlar ateşte ebedi kalan ve bağırsaklarını parça parça kesen sıcak suyun içildiği kimseler gibi olur mu?”

39.Çalışmak:

Müminler; hem dünya hem Ahiret için çalışırlar.

 

Doğru ve isabetli olan şey; tamamen dünya işlerine yönelerek ahreti terk etmek veya tamamen Ahirete yönelerek dünya işlerinden elini ayağını çekmek değil, her ikisini de eşit seviyede muhafaza edebilmek, dengeleyebilmek olmalıdır.

  Yunus: 67:” O Allah’tır ki, içinde rahat edesiniz diye geceyi, çalışasınız diye gündüzü aydınlık olarak sizin için yarattı. Elbette bunda, Kur’an-ı dinleyecekler için bir çok ibretler vardır.”

   Kasas.77 ”Allah’ın sana verdiği mal ile Ahiret yurdunu iste, Dünyadan nasibini de unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsan et...”

   Hiç ölmeyecekmiş gibi Dünya için, yarın ölecekmiş gibi Ahiret için çalışmak prensibi en sağlam metod olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyalık kazançları Ahiret azığına kanalize etmek en akıllı metod olsa gerek.

40.İş Yapmak:

     Müminler; İşlerini hakkıyla ve en güzel bir şekilde yaparlar, boş durmazlar,

   Mümin için kendine ve insanlığa faydalı olabilecek işleri yapmak, çalışmak da bir ibadettir. Nasıl ki; Allah’a karşı sorumlu olduğu kulluk vazifeleri olan ibadetlerini, Allah’ın huzurunda olduğu şekliyle en mükemmel ve şuurlu bir şekilde yapmaya çalışıyor, aynı şekilde mesleği, vazifesi olan işlerinde de aynı titizliği gösterip ibadet niyetiyle yapması gereklidir.

  Ali İmran.148.” Nihayet bu dua ve savaşlardaki direnmeleri sebebiyle Allah onlara hem dünya nimetini, hem de Ahiret sevabının güzelliğini (cenneti) verdi. Allah işlerini güzel yapanları sever”

41.Şahsiyet:

     Müminler; İmanında, sözünde, kişiliğinde ve tüm yaşantısında dost doğrudurlar. Üstün; şahsiyet, karakter, kişilik ve asalet sahibidirler.

    Müslüman’ın kullukta samimiyeti, imanında ve sözünde doğruluğu ve istikameti, tüm hal ve hareketlerinde bir dengeyle, Peygamberimiz Hz. Muhammet (S.A.V) ‘i örnek alması ve bütün hal ve hareketleriyle başkalarına da örnek teşkil etmesi icabetmektedir.

    Tebliğin en güzel metodu da, yaşantıdır, davranışlardır.

Şura:15 ”Onun için sen onları tevhide davet et ve emrolunduğun gibi, sebat üzerine dosdoğru git. Onların heveslerine uyma...”

 Ahzab.70 ”Ey iman edenler; Allah’dan korkun (emirlerine bağlanın ve yasaklarından sakının) ve doğru söz söyleyin.”

   Hud.11 “ Onun için sen; beraberindeki tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin, doğrusu Allah yaptıklarınızı görür”

 

42.Güvenirlilik:

   Müminler; güvenilir ve emin olunan kimselerdir. Güvensizlik verecek her türlü hal ve hareketlerden şiddetle kaçınırlar.

  Toplumda, çevresinde, dostları arasında itibar ve güven kaybetmek, mümin için telafisi mümkün olmayan en kötü hal demektir. Para ve mal kaybedilebilir, ancak kısa bir zamanda da istenilirse kazanılabilir. Ancak kaybedilen itibarın insanlar nazarında kazanılması mümkün değildir. Bunun için kişilikden, ahlaki kural ve kaidelerden zerrece taviz vermemeye büyük titizlik göstermeli, bu konularda çok hassas olunmalıdır. Gerçek mümin; güvenilen ve emin olunan kimse demektir.

    Bakara.283.”...Birbirinize güvenirseniz, kendisine güvenilen kimse emaneti ödesin, Rabbi  olan Allah ‘dan korksun.”

 Mü’minun.8-10 ”Ve o (mümin) ler emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler. Onlar namazlarını korurlar. İş de varis olacaklar onlardır”

    Peygamberimiz Hz. Muhammed S.A.V örnek, önder ve herkes tarafından emin olunan, güvenilen bir elçiydi.

    O, ne söylerse doğru söyler, ne yaparsa doğrusunu yapar, ondan kimseye zerrece bir kötülük, zarar gelmezdi. Mümin, münafık ve kâfirler de onun bu özelliklerine katılırlar ve hakkını teslim ederlerdi.

  Tekvir:19-20-21.” Hiç tartışmasız o (Kur’an) üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah’ın getirdiği) sözüdür. (bu elçi) bir güç sahibidir; arşın sahibi katında şereflidir. Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.”

 

43.Tanınmak - Belli Olmak:

     Müminler; simalarından tanınırlar, belli olurlar. Müminler birbirlerini yüzlerinden tanırlar. Müminlerin alınlarında secde izleri vardır, yüzlerinde tebessüm, hoşnutluk, serinlik, esenlik, merhamet izleri ve acizlik belirtileri vardır.

     İslam ve iman kalplerde, gönüllerin içinde makes bulur, surete değir sirete itibar edilir. Gerçek olan imani tezahür budur. Gönüllerde makes bulan hakiki iman zamanla surete de tezahür eder. Aslolan suret değil sirettir. Ancak müslüman; suretiyle, yani fiziki görüntüsüyle de, giyim kuşamıyla da islam-i bir yaşantıyı tercih edebilir. Bu tarz; çok açık bir şekilde Müslüman kimliğini yansıtır, tanınmayı, belli olmayı ön plana çıkarır.

Muhammed.30 ”Eğer dileseydik biz, ey Muhammet, onları sana gösterirdik; sen de onları simaların dan tanırdın. Muhakkak ki sen onları sözlerinin üslubundan da tanırsın. Allah işlediklerinizi bilir.”

   Rahman 41.” Mücrimler simalarından tanınırlar da ayaklarından yakalanırlar...”

   Fetih.29.”Onları (müminleri) rüku ve secde eder halde  (namaz kılarken) Allah dan sevap ve rıza istediklerini görürsün. Secde eserinden nişanları yüzlerindedir.”

   Müminler yüzlerindeki secde izleri, nurları ile karşıdan tanınırlar. Onların yüzlerinde bir serinlik, hoşluk, tebessüm ve merhamet izleri ve teslimiyet belirtileri vardır. Konuşmaları kılık kıyafetleri, her türlü hal ve hareketleriyle müminler kâfirlerden, münafıklardan, günahkârlardan ayrışırlar, seçilirler.

   Ayrıca İslam düşmanları, zalimler, vatan hainleri, günahkârlar, münafıklar ve kâfirler de konuşmalarından, kurdukları cümlelerinden, yüzlerinden, giyim kuşam, hareket ve davranışlarından belli olurlar. Onların yüzleri hep asıktır, kibir, gurur, Müslümanlara ve Islama olan öfke, ön yargı ve düşmanlıkları kalplerini karartmış ve bu karanlık yüzlerine, simalarına, konuşmalarına, hareketlerine yansımıştır.

Müslüman ise acizdir, yumuşak huyludur, yeryüzünde kabara kabara yürümez, mütevazıdir, ölçülüdür, ön yargısızdır. Yüzlerine baktığınız zaman korkmazsınız, çekinmezsiniz, tedirgin olmazsınız, rahatlarsınız, güven duyarsınız. Secde izleri yüzlerindedir onların.

 

44.Mazeret Üretmezler:

     Müminler; hayırlı işlerde ve ibadetlerde mazeret beyan edip geri kalmazlar.

   Mümin hayırlı işler için acele eder, titizlik gösterir, girişken ve kararlı olur. Hayırlı işlerde örnek ve önder olmak için mücadele eder, yarışır ileri de olmak ister. Kaçmaz, mazeret üretip geride kalmaz. Yardımlaşmayı ve yarışmayı kendisine düstur edinir.

Peygamberimiz “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olanıdır” buyurmuştur. Bir müminin içinde yaşadığı toplumda ve çevresinde mutlaka bir yeri, özgül ağırlığı olmalıdır. Ha varmış ha yokmuş, olsa da olur olmasa da olur, olmasıyla olmaması arasında bir fark olmayan bir kişi iyi mümin kesinlikle değildir. Mümin sıradan değil, sıra dışı biri olmalıdır.

Mümin cemiyetçi, sivil toplumcu, sosyal olmalıdır. İbadetlerinin ve rızkını kazanma durumundaki işinin haricinde; halk, millet, devlet ve insanlık için ekstradan bir şeyler yapmak ve topluma faydalı olmak zorundadır. En azından Mümin topluma faydalı olamıyorsa, zararlı bir mahlûk da olmamalıdır. Mümin sıradan değil sıra dışı bir insan olmalıdır.

  Tevbe:44.” Allah’a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla, canlarıyla savaşmak istediklerinden ötürü geri kalmak için senden izin istemezler. Allah sakınanları bilir.”

  Tevbe:45. ”Ancak Allah’a ve Ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp, şüphelerinde bocalayan kimseler senden izin isterler.”

 

45.Örnek Dünya Hayatına Sahiptirler:

     Müminler; dünya hayatlarını sabır, mücadele, iman, cihat ve çilelerle güzelleştirirler. Olgun kişilik sahibidirler.

  Müminin Dünya hayatı iman ve cihattan ibarettir. İmanı sayesinde çilelerle, musibetlerle, zorluklarla baş edebilir.

   Nur:37.”Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret, ne de bir alış veriş  (onları, gerçek müminleri) Allah’ı anmaktan, namazı gereği üzere kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar bir günden korkarlar ki, o günde kalpler ve gözler kokudan halden hale döner, kıvranır”

  Nur 38.”  Çünkü Allah, kendilerine yaptıkları işlerin en güzeli ile mükâfat verecek ve fazlından da onlara daha ziyadesini verecektir. Allah dilediği kimseye hesapsız rızık verir.”

  Kasas:60.” Size (dünya vasıtalarından ) verilen şey, (kısa) dünya hayatının istifadesi ve onun süsüdür. Allah katında olan (sevap ve cennet) ise hem daha hayırlı, hem daha devamlıdır. (Dünya nimetleri gibi sona ermez) Artık bakinin, faniden daha iyi olduğunu anlayıp) akıllanmayacak mısınız?”

 

46. Ders ve İbret Almaya Meyillidirler:

      Müminler; karşılaştıkları zorluklardan, musibetlerden ders ve nasihat alırlar.

  Müminler; Allah’ın kendilerini günahlarından dolayı zaman zaman musibetlerle ikaz ettiğinin farkındadırlar.

   Başımıza gelen bütün bela ve musibetler Allah tarafından verilir. İçine düştüğümüz musibetler kendi ellerimizle işlediklerimiz yüzünden bir ceza, ikaz olarak verilebileceği gibi, imani mertebemizin yükseltilmesi, sınanmamız için de verilebilmektedir. Bizim için önemli olan, bu musibetlerden kendimiz ve toplumumuz açısından sebep sonuç itibarıyla dersler, nasihatler çıkarabilmek ve bu dersleri hayatımıza, yaşantımıza uyarlayabilmek.

   Bakara:66.” Biz, o azabı; onlarla bulunanlara, onlardan sonra gelip duyanlara, ibret ve takva sahibi müminlere de bir nasihat kıldık.”

   Rum.41.”İnsanların kendi ellerinin yaptıkları yüzünden karada ve denizde fesat meydana çıktı. (Allah) bu hallerinden vazgeçerler diye onlara yaptıklarının bir kısmının cezasını tattırsın.”

 

47.Karşılık Beklemezler:

     Müminler; yaptıkları güzel iş ve iyiliklerden asla dünyalık çıkar ve menfaat gözetmezler, beklemezler.

    Yapılan iyilikler ve güzel ameller insanın hayatını güzelleştirir, huzurlu ve mutlu kılar. Ahiretini zenginleştirir ve Allah’a güzel amellerle, güzel ödünç takdiminde bulunmuş olur. Her iyilik bir sadakadır, insanın günahlarından birisini siler. Allah’a daha fazla yakınlaşmış olur. Yalnız bu iyilik hiçbir maddi, dünyevi kazanç ve çıkar beklenilmeden, yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak için yapıldığında makul ve bereketli olur.  

     Karşılıklı çıkar ve menfaat beklentisiyle yapılan iyilikler hem insanın kalbini katılaştırır, ruhunu daraltır hem de hiçbir sevabı ve mükâfatı kalmaz.

Aslında; size giren sizin değil, sizden çıkan sizindir. Bunun bilincinde olmak için şuurlu bir mümin olabilmek gerekir. Mümin kendisine sormalı, aldığında mı daha fazla mutlu oluyorsun, yoksa verdiğinde mi? Eğer verdiğinde mutlu oluyorsan işte o zaman sen gerçek bir müminsin demektir. Hiç unutmayalım ki; veren el alan elden üstündür.

   Şura:23.” İş de bu sevaptır ki, Allah iman edip salih ameller işleyen kullarını müjdeliyor. De ki; ben, sizden Allah’a ibadet ve yakınlık da sevgiden başka bir mükafat istemiyorum. Kim iyi bir amel kazanırsa, biz onun bu iyiliğinin sevabını arttırırız...”

    Yunus:72.”Eğer davetimden yüz çevirirseniz, bilin ki, ben davetim için sizden bir ücret istemedim. Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir ve ben O’nun birliğine ve emirlerine boyun eğen Müslümanlardan olmakla emrolundum.”

48.Dedikodu Yapmazlar.

     Müminler; birbirinin arkasından ve aleyhinde konuşmaz, insanların eksik ve kusurlarını araştırmazlar. Kötü zan ve gıybetten şiddetle kaçarlar.

    Müminler birbirlerinin aleyhinde konuşmazlar. Mümin, mümin kardeşinin kusurlarına karşı gece gibi, iyiliklerine karşı da gündüz gibi olmalıdır.

   Kusurlar ve hatalar incitmeyecek metotlar ve taktiklerle giderilmeye, ıslah edilmeye çalışılmalıdır.

Temel prensip; kişilerin kusur ve hatalarını araştırmamak, toplum içinde duyurulup rencide edilmesini önlemek olmalı, ancak; kötü kişilerin kötülüklerinden korunabilmek, diğer kimselere de zarar vermemesini sağlayabilmek için kritik noktalarda bilinmesinde, duyurulmasında fayda olabileceğini de göz önünde bulundurmak gereklidir.

   Kötü kişilerin kötülüklerinden, ancak onu tanıyarak, bilerek korunulabilinir. Başkalarını da koruyabilmek için, ihtiyaç dâhilinde aşırıya kaçmamak şartıyla, kusurlar ve yanlışlar nefsi duygulardan uzaklaşarak açıklanıp, söylenebilir.

   Bir kimsenin haksız yere aleyhinde konuşmayı, Kur’an yasaklıyor, ancak; haksızlığa ve zulme uğrayanları bir nebze olsun bunun dışında tutuyor.

   Nur:19.” Müminler içinde kötü sözlerin yayılmasını arzu edenler için, muhakkak dünyada ve ahirette (çok) acıklı bir azap vardır (Kötülüğü yaymak isteyenleri) siz bilmediğiniz halde Allah bilir.”

  Hucurat:12.”Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. (Müslümanların ayıp ve kusurlarını) araştırmayın. Bir kısmınız, bir kısmınızı (Arkasında hoşlanmayacağı bir sözle) çekiştirmesin. Hiç sizden biriniz ölü kardeşinizin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz (değil mi). O halde (gıybet etmekte) Allah’tan korkun”

   Ahzap.58.”Erkek müminlerle kadın müminlere, işlemedikleri bir günahla eziyet edenler (onlara iftira atanlar) doğrusu açık bir günah yüklenmişlerdir.”

  Hümeze.1-2 “ (İnsanları) diliyle çekiştiren, kaş ve gözüyle işaretler yapıp, alay eden her fesatçı kişinin vay haline...”

 49.Aceleci Değillerdir:

      Müminler; her konuda ihtiyatlıdırlar, aceleci değillerdir.

   Birçok, Dünyaya müteallik işlerde ve kararlarda iyice düşünmeden, araştırma ve istişare yapmadan, gelişigüzel verilen ve alınan kararlar, uygulamalar ve girişimlerin birçoğunda zaman içerisinde belki pişmanlık duyulabilir. Yanlışlar yapılmış, telafisi zor olan işlere girilmiş olabilir.

   Gerçek ve doğru olan Dünyaya ve Ahirete müteallik işler ve kararlarda iyi düşünüp taşınmaya, istişareye, beklemeye önem verilmeli, en sağlıklı isabetli seçeneğe ve karara ulaşıncaya kadar sabredilmeli ve aceleci olunmalıdır.

   Gerçek de insanoğluna, Allah’ın yazgısı, dilemesi, istemesi ve lehfi mahfuzda kendisiyle ilgili yazılanın dışında farklı bir sonucun tesadüf etmesi mümkün değildir.

  Nahl.1.”Allah’ın buyruğu gelecektir; acele gelmesini istemeyin...”

 

50.Tevazu sahibidirler - Böbürlenmezler.

     Müminler; ağırbaşlı ve hoşgörülüdürler.   

     Merhametli ve yumuşak huyludurlar. Tatlı sözlü ve güler yüzlüdürler.

   Furkan:63.” Allah’ın makbul kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler. Kendilerine cahiller laf attıklarında  “Allah size selamet versin derler”

    Tevbe.128.” Size, kendinizden bir peygamber geldi. Günah kazanmanız ona ağır gelir. Sizin üzerinize çok düşkündür. Müminlere karşı cidden esirgeyici ve merhamet sahibidir.”

İsra:53.”Mümin kullarıma de ki; müşriklere iyilikle güzel söz söylesinler, çünkü şeytan aralarına fesat sokar. Zira şeytan insana apaçık bir düşmandır”

   Lokman:19.”Yürüyüşünde mutedil ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini, eşeklerin sesidir.”

    Müminler; hususi ahlakları gereği çok mütevazı ve alçak gönüllü insanlardır. Bütün hareketleri, yaşantıları, ilişki ve diyalogları tamamen tabiidir, gerçekçidir. Yapmacık değildir, gösteriş icabı değildir.

    Orta yollu, her konuda ılımlı, önyargısız, hoşgörülü, bağışlayıcı, ağırbaşlı, keskin fikirlerden ve tavırlardan uzak olmak durumundadır.

   Mümin; söylediği zaman güzel şeyler söyler, herkese elinden geldiğince yardımcı olur, hiç kimseyi rencide etmez, üzmez, kalbini kırmaz, hatalarında ve kusurlarında direnmez, kin ve intikam peşinde koşmaz, kendisine yapılan kötülüklere karşı iyilikle cevap verir, müminlerin kusur ve kötülüklerine karşı gece gibi, iyiliklerine karşıda gündüz gibi olur.

51.Mütevazıdirler:

     Müminler; büyüklük taslamazlar, böbürlenmezler, kendini övmezler.

     Müminler yer yüzünde kabara kabara yürümezler, haşa, alçak dağları ben yarattım edasına asla girmezler. Son derece alçak gönüllüdürler, kuru kuruya kendilerini övmezler, yaptığı işlerle böbürlenmezler, etrafındakileri küçümsemezler. Makam, mal, mülk ve güçlerine güvenmezler. Yerine göre kendi kendilerini eleştirir, kusur ve hatalarını açıkça kabul etmekten ve söylemekten korkmazlar. Hatalı işlerinde özür dilemesini bilirler. Bir makama ve mevkiye geldiklerinde veya servete ulaştıklarında davranış, kişilik ve karakterlerinde hiçbir değişiklik görülmez.

Gerçek müminler böyledir işte, bu özelliklere sahiptirler.

     Lokman:18.”Kibirlenip insanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde mağrurane de çalımla yürüme. Çünkü Allah, kibirlenip kendini beğeneni sevmez.

 

52.Kimsenin hakkını yemezler.

  Müminler Asla Kul Hakkı Yemezler. Kul Hakkına Büyük Titizlik Gösterirler

   Kul hakkı ile ilgili birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerif bulunmaktadır. Allah’ın huzuruna kul hakkı ile çıkmanın, çok ağır bir vebâli vardır. Çünkü böyle bir günahın Allah tarafından bağışlanması, hak sahibinin affetmesi şartına bağlanmıştır. Hak sahibi, hakkını almadıkça veya bu hakkından vazgeçmedikçe, Allah kul hakkı yiyenin bu günahını affetmemektedir.

   Şura183. “İnsanların mallarını eksilterek, onları haklarından mahrum etmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”

   Bakara 188:"Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hakimlere (rüşvet olarak) vermeyin."

   Nisa: 2 "Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır

 

53.Fasıkdan gelen habere hemen inanmazlar.

        Müminler, her konuşanın konuşmasına, duydukları önemli bir habere hemen inanmazlar. Şüphe duyarlar, doğruluğunu araştırırlar, doğru ve güvenilir kaynakların haberlerine itibar ederler. Münafıkların, kâfirlerin, günahkârların, yoldan sapmışların verdikleri haberlere ve algı operasyonlarına aldanmazlar, onlardan gelen habere göre hareket etmezler, ihtiyatlı yaklaşırlar.

     Hucurat.6 “Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu 'etraflıca araştırın'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.

 

54.Irkçılık ve milliyetçilik yapmazlar.

    Müminler asla milliyetçilik, ırkçılık yapmazlar.

     Aslolan düşünce ve gerçek şudur ki; İslam Tek bir millettir, küfür tek bir millet.  Müminler üstünlüğün renkle, ırkla, cins ile değil takva ile olduğuna inanırlar. Fertler, gruplar, kavimler, ümmetler, milletler; siyasî, kültürel, biyolojik, coğrafî, ırki farklarla birbirinden ayrılır; bu farklara bağlı olarak farklı kimlik sahibi olur, bu kimlikle tanınır ve tanışır.  Ayrıca her biri kendi farkını, özelliğini Allaha şükür anlamında bir değer ve övünç vesilesi yapabilir. Allah farklı yaratılmanın “kimlik edinme ve bu kimlikle tanınma, tanışma” fonksiyon ve hikmetini onaylıyor; ancak farklı sosyal ve etnik gruplara mensup olmanın üstünlük vesilesi olarak kullanılmasını kesinlikle reddediyor; insanın şeref ve değerini, kendi iradesi ile elde etmediği etnik aidiyete değil, kendi irade ve çabasıyla elde ettiği evrensel, insani ve İslami değerlere bağlıyor.

   Hucurat:13 “Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve 'birbirinizi tanımanız ve tanışmanız' için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk, renk, soy ve servetçe değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır.”

İnsanların farklı renk, ırk, bölge, düşüncede olmaları bir zenginliktir, Allahın bir mucizesi, hikmeti ve lütfüdür. Bu yaratılış tercihi kimsenin elinde ve tercihinde değildir.

 

55.Bilinçlidirler:

Körü körüne, bir fikrin, ideolojinin, akımın ve kişinin ardından gitmezler. Atalarına körü körüne uymazlar.

  Müminleri çeşitli zamanlarda gerek siyasi gerekse dini kisveler altındaki kişiler ve oluşumlar, maskelerle,  çeşitli yol ve yöntemlerle etkileyerek kendine bağlamışlardır.

 Bu tür gruplar, tarikat ve cemaatler her zaman hak yolda olmayabilir, farklı devletlerin veya ideolojilerin güdümüne girebilir veya bizzat onlar tarafından kurulmuş olabilir.  Sonra beyinleri yıkanarak küfre ve batıla hizmet eder hale getirilebilirler. Günümüzde bunları çok fazla şekilde insanımız görmüştür. Dini cemaat kisvesindeki, kâfirlerin ve emperyalistlerin kontrolündeki bir örgüt ülkemizde darbe bile yapmaya kalkışmış, 260 Müslümanı şehit etmiştir.  Yine dini kisvedeki sapkın bir hoca, televizyon kanalından, en ahlaksız görüntüleri yıllarca yayınlayabilmiştir. Bunun içindir ki, mümin son derece dikkatli ve uyanık olacak, aldanmayacak. Kuran ve sünnete bağlı kalarak dinini yaşayacaktır. Dinini yaşayabilmek için hiçbir aracıya ve cemaate ihtiyaç duymayacaktır.

 Maide.104. Onlara, "Gelin Allah'ın indirdiği Kitap'a ve peygambere uyun" dendiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter" derler; ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler

56. Akrabalık Bağı:

Müminler; Akrabalık bağlarını kesmezler, güçlendirirler, önem verirler. Akrabalarını gözetirler.

Müminler, akrabalarıyla iyi geçinirler, ilgiyi ve alakayı kesmezler. Akrabalarına çok düşkündürler, akrabalık bağlarını koparmazlar. Görevlerini yerine getirmeye çalışırlar.

Akrabalık bağlarını korumak, tek taraflı olmamalıdır. Akrabaların çoğu günümüzde birbirine düşman kesilmişlerdir. Para, miras, dünyalık menfaatler kardeşi kardeşe adeta düşman etmiş ve akrabalıklar param parça olmuştur. Akrabalık bağlarına gerçek müminler son derece riayet etmek zorundadır. Kusurlu kimse hatasından dönmeli ve bağlarını yeniden kurmalı ve geliştirmelidir.

Nisa: 1 “... Allah'dan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının. Şüphesiz ki Allah, üzerinize gözcü bulunuyor.

57.Tehditler ve saldırılar müminlerin imanını arttırır.

İmran173. “Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.

     Müminler; yalnızca günah işlemekten, Allaha karşı gelmekten, güç, kuvvet ve korkulacak varlık olarak Allah dan dan korkarlar. Kâfirlerden, düşmanlarından asla korkmazlar. Onlara karşı devamlı teyakkuz halindedirler. Kâfirlere karşı mücadele cihat olduğundan, mücadelede gazi olursa dünyada itibar sahibi, şehit olursa hem ahrette en yüksek mevkilerde hem de dünyaya hoş bir seda bırakacağından, kâfirlere karşı bir korku, panik halleri bulunmaz. Onlara karşı şedittirler. Müminlerin ardında güç olarak Allah vardır. Onlar Allaha güvenirler ve dayanırlar, Allah dan korkarlar ve sakınırlar.

58.Müminlerle çekişmezler, birbirleriyle uğraşmazlar, ayrılığa düşmezler.

    Müminler çeşitli sebeplerle birbirlerine lakaplar takarak, alay ederek, iftira atarak, küçük görerek, dedi kodularını yaparak, birbirlerinin aleyhinde fiillere girerek enerjilerini tüketmezler, aralarındaki güçlü birlikteliği ve kardeşliği zayıflatarak ayrılığa düşüp dağılmazlar.

    Ayrılığa düşerlerse zulüm ve sömürü düzenleri başlarına musallat olur. Günümüz dünyasındaki Müslüman toplumlar ve devletlerin halleri maalesef bu şekildedir. Bir toplum kendini düzeltmediği sürece Allah da o toplumu düzeltmez. Zalimleri başlarına musallat eder, birbirlerine tuzaklar kurmaktan, bombalar patlatıp öldürmekten, kendi coğrafyalarını kana bulamaktan ve kâfirlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey yapmazlar.

     Hucurat:11 “ Ey iman edenler! Erkekler diğer erkeklerle alay etmesinler; onlar kendilerinden daha iyi olabilirler; kadınlar da diğer kadınlarla alay etmesinler; alay edilen kadınlar edenlerden daha iyi olabilirler. Biriniz diğerinizi karalamayın, birbirinize kötü ad takmayın. İman ettikten sonra fâsıklıkla anılmak ne kötüdür! Günahlarına tövbe etmeyenler yok mu, işte zalimler onlardır.

59.Allah’ın hükümlerini gizlemez, çarpıtmaz, kendilerine göre yorumlamazlar.

Kuranın hükümleri Müslüman’ın tüm hayatına uyarlanmak zorundadır. İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız. Kuranın açık hükümlerini dünyalık çıkarlarınızı elde etmek uğruna yorumlarsanız, yoldan çıkmış bir fasık olursunuz.

Kasas.50” Eğer yine çağrına uymazlarsa, artık bil ki, onlar sadece kendi heveslerinin peşinde gidiyorlar. Allah tarafından doğru bir delil olmaksızın sırf kendi hevesleri peşinde giden kimselerden daha şaşkın kim olabilir? Şüphesiz ki Allah zulmü kendine yol edinen toplumu doğru yola eriştirmez.

 

60.Ana ve babalarına güzel davranırlar.

İsra:23”Rabbin, O'ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: 'Öf' bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle.

İsra: 24”Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Ey Rabbim! Beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et!”

 

61.Çirkin ve fena söz söylemezler.

     Mümine hep güzel sözler yakışır. Müminlerin sözleri hep güzel kelimelerden, cümlelerden, konuşmalardan oluşur. Allah ve Peygamberin adı bütün cümlelerinin içinde geçer. Söze güzel sözlerle, dualarla başlar ve en güzel sözler olan Allahın kelamı ile bitirir. Ağzından hep hayır çıkar.  İslam ahlakına, adaba, kültüre yakışmayacak, çirkin, küfürlü, kaba ve anlamsız, fena sözler söylemez, konuşmalar yapmazlar. Buna rağmen, ancak Kuran, haksızlığa, zulme uğrayanlara fena söz söyleme ruhsatını veriyor. Yani bir nevi kendini savunma, koruma, zulme ve zalime haddini bildirme görev ve yetkisini kullanıyor, yinede ölçülü olmak şartı ile.

Nisa.148.Allah fena sözün açıklanıp söylenmesini sevmez. Ancak zulme uğrayanlar müstesnadır (o, zalime söyleyebilir). Allah her şeyi işitici, her şeyi bilicidir.

 

62.Din hususunda kimseye baskı ve zorlama yapmazlar.

    Müminler İslamı yaşarlar, en güzel tebliğ hareketi yaşamaktır.  Ve sonra, sadece anlatırlar, tavsiye ederler, tebliğ ederler. Zorlama veya zorlama gibi algılanacak her türlü davranışlardan uzak dururlar. Herkes özgürdür, kimse kimseden sorumlu değildir.

Bakara.256.” Artık dine girmekte baskı ve zorlama yoktur. İslâm yeryüzünde duyulup bilinmek suretiyle doğruluk, sapıklıktan ayrılıp belli olmuştur. O halde şeytânî güçlere ve düzenlere uymayı reddedenler ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam kulp olan İslâm'a tutunmuşlardır. Zira Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.

Yunus.99 “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekûn iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın?

Rum 53 “Ve yine kalpleri kör olanları, sapıklıklarından döndürüp, doğru yola iletemezsin. Sen davetini ancak, mesajlarımıza inananlara ve böylece kendilerini bize teslim edenlere yani Müslüman olanlara duyurabilirsin.

 

63.Müminler, İnsanları İslam’a, iyiye, güzele davet ederler...

   Sürekli davet ve tebliğ içinde olurlar, ancak bunu yaparken, bunu bir ücret, dünyalık menfaat karşılığı, ek iş ve ticaret gibi yapmazlar. Televizyona çık,  dini program yap, vaaz et, sonra Camiye, cemiyete, cenazeye git Kuran oku,  dua et, mevlit oku, ilahi söyle sonra gelsin paralar, alınsın daireler, dükkânlar, lüks araba ve oteller, konforlu bir hayat. Din tüccarlığı, dine en büyük zarar vermektir. Bu tebliğ falan olmaz, bu şekilde yapılan dini hizmetin ahrete hiçbir faydası olmaz, kimsede inanmaz, kanmaz. Günümüzde maalesef böyle. Kıyamet alametleri gibi. Bu tür görevlerde ulaşım, konaklama ve zaruri ihtiyaçlarını karşılamak üzere kişinin mümkünse cebinden masraf etmemesi adına talep eden taraf bu ihtiyaçlarını temin edebilir. Dini hizmetle görevli kişilerin, bu işlerden dolayı başka bir iş yapamadıkları için devlet veya kurumlar ve kişiler tarafından aylık bir ücret almaları normaldir.

 

    Yunus: 72 “Eğer davetimizden yüz çevirirseniz, ben de dâvetim için sizden bir ücret istemedim ki... Benim mükâfatım ancak Allah'a aittir ve ben, onun birliğine ve emirlerine boyun eğen Müslümanlardan olmakla emrolundum.”

Enam:90” İşte, o peygamberler, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. (Ey Muhammed!) Sen de onların tuttuğu yola uy. De ki: “Bu tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), bütün âlemler için ancak bir uyarıdır.”

Ala:9” O halde, fayda versin (yahut fayda vermesin), sen Kur'an ile öğüt ver; (tebliğ vazifeni yap).

     Nahl.125 Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir tarzda münakaşa ve mübahasede bulun. Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir ve o, daha iyi bilir doğru yolu tutanları.

 

64.Düşmanlarını iyi tanırlar, bilirler ve takip ederler. Düşmanlarının silahıyla silahlanırlar.

       Müminler, düşmanlarını takip etmekte gevşeklik göstermezler. Su uyur düşman uyumaz. Dostunu ve düşmanını iyi tanırlar. Ama devletlerin bekasında ama ticari şirketlerin ve ticaretin sağlıklı yürümesi ve bekası konusunda düşmana ve düşmanlıklara karşı tedbirli davranılmalıdır. Çünkü dünya böyle yaratılmıştır.  Dost ve düşman üzerine, iyi ve köyü, günah ve sevap, doğru ve yanlış, güzel ve çirkin, ceza ve mükâfat neticesinde cennet ve cehennem.

     İmran 200:”  Ey iman edenler, Sabredin, (kâfirlere karşı) dirençli olun, temkinli olun, Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.

     Enfâl 60 ” Düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvetler, güçlü ordular ve atlı birlikler, hareket kabiliyeti yüksek birimler hazırlayın. Onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz Allah'ın bildiği düşmanları dehşete düşürür, korkutursunuz. Allah yolunda İslâm uğrunda karşılık beklemeden, değerli mallarınızdan gönüllü olarak ne harcarsanız size eksiksiz ödenir. Siz asla haksızlığa uğratılmayacaksınız.”

     Bakara 194: “Haram ay, haram aya bedel. Saygı karşılıklıdır. Şu halde kim size tecavüz ederse onun tecavüz ettiği gibi siz de ona saldırın, düşmanlara tecavüzde bulunun. Sakının Allah'tan ve bilin ki Allah, ancak kendisinden korunanlarla ve sakınanlarladır.

 

65.Zalimlere karşı mazlumun safında yer alırlar.

    Müminler, her zaman, her yerde güçlünün değil haklının yanında, zalimin değil mazlumun yanında ve safında yer almak zorundadırlar. Zulme uğrayanların yardımına mutlak koşmak zorundadırlar. Zulmü, mümkünse eliyle, mümkün değilse diliyle, o da mümkün değilse kalbiyle buğuz ederek engel olmak zorundadırlar. Tarafsız, ilgisiz, kaygısız kalma hakları kesinlikle yoktur Müslümanın.  Bireysel ve devletsel baz da yapacakları vardır ve her daim olmalıdır.

Nisa:75 “Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?

 

66.Hayrın zerresine kadar yaparlar, şerrin de zerresinden dahi sakınırlar.

      Müminler bilirler ki, zerre kadar bile olsa her bir davranışın, eylemin, sözün, fiilin mutlak surette karşılığı vardır. Allah indinde karşılık bulmayan bir şey yoktur. Zerre kadar bile olsa bir iyilik yazılır ve mükâfatlandırılır, kötülük de aynı şekilde yazılır ve cezaya muhatap olur. Mümin bütün bunların bilincindedir ve bu doğrultuda hareket eder.

    Zilzal 7-8 Zira kim zerre miktarı bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecek. Ve her kim de zerre kadar kötülük yapmışsa, onun cezasını görecektir.

 

67.Hayırlı işlere ve iyiliklere öncülük ederler.

    Müminler hayırda yardımlaşır, şerde engel olurlar. Toplumun yararına olan hayırlı işlerden geri kalmazlar, hep önde olmak için yarışırlar. Hayırlı işlere engel olan, zorluk çıkarandan daha kötü kim vardır. Onlar mümin olamazlar. Müminler sivil toplumcu ve vakıfçıdırlar, kendi işlerinin, rızkını kazanmanın dışında gönüllülük esasına göre çeşitli bireysel iş ve eylemlerde bulunarak toplum yararına faydalı işler yaparlar.

 Nisa.85.Kim güzel bir işte aracılık ederse ona ondan bir pay vardır. Kim de kötü bir işte aracılık ederse ona da ondan bir yük vardır. Allah her şeyi görüp gözetleyendir.

 

68.Kin ve husumet gütmezler - intikam peşinde koşmazlar.

    Müminler kendilerine yapılan kötülüğün dengini yapma hakkına sahiptirler, ancak affedici olmaları müminin şiarındandır. Kimseye olumsuz bir eyleminden dolayı sürekli kin ve husumet gütmezler. Kendilerine yapılan kötülükleri de, kendilerinin başkalarına yaptığı iyilikleri de unuturlar. İntikam peşinde asla koşmazlar, çünkü bilirler ki Allah en güzel intikam alıcıdır. Ey Rabbim intikamımızı sen al diye dua etmek daha güzel olur. Unutmak insana bahşedilmiş en güzel nimetlerden biridir. Kötü şeyleri unutun, iyi şeyleri hatırlayın. Yaptığınız iyilikleri unutun, başa kakmayın, size yapılan kötülüklerinde üzerine silgi çekip silin ve unutun.

     Nahl.126 Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Allah’ın azabı binalarını, temelinden gelip yıktı da tavanları başlarına çöküverdi ve azap kendilerine fark edemedikleri yerden geldi.

     Maide 8 “ Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletten ayrılmaya yöneltmesin. Adaletli davranın; bu takvaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah sizin işlediklerinizden haberdardır.

69. İktidarları ve devlet yönetimlerinde başarılıdırlar.

    Gerçek müminler, kâfirler, müşrikler, dış güçler tarafından kukla gibi yönetilemedikleri, Allaha teslim oldukları, Kurana ve sünnete uygun işler yaptıklarından dolayı bütün işlerinde başarılıdırlar. Ancak Allaha kul olmayı unutup ideolojilerin, sermayenin, dünyalık çıkarların, maddenin kulu ve kölesi olurlarsa asla devlet yönetiminde başarılı olamazlar.

    Hacc 41 “Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekâtı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.

70.Önce karşısındakini düşünürler - kardeşlerini kendine tercih ederler.

   Gerçek mümin, önce kendini değil, karşısındakini düşünen kimse demektir. Elindeki bir imkânı, lokmayı paylaşmasını seven insandır mümin. Mümin; çıkarcı, egoist, bencil, menfaatçi, hep kendini düşünen kişi asla olamaz. Mümin almasını değil, vermesini sevendir.

   Haşr 9 ” Muhacirlerden önce, Medine'yi yurt ve iman evi edinenler, kendilerine hicret edip gelenlere sevgi beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı nefislerinde bir kaygı duymazlar; kendilerinde ihtiyaç bile olsa, (onları) nefisleri üzerine tercih ederler. Kim de nefsinin hırsından korunursa; işte bunlar (azaptan) kurtulanlardır.

71.Emanete riayet ederler. Emanete gereğince sahip çıkarlar.

    Emanete ihanet etmek hainliktir, müminin emanete ihanet etmesi asla kabul edilemez. Emaneti korumak, namusla eş değerdir. Emanet ve söz mümin için namustur.  Gerçek bir mümin her ne pahasına olursa olsun kendine emanet edileni korur ve verdiği sözde kesinlikle durur.

   Müminun8 ”Onlar ki kendilerine emanet edilen şeylere dikkat ederler. Verdikleri sözleri de yerine getirirler.”

 

72.Müminler; Kendilerinden olmayanı idareci seçmezler.

    Müminler, kendilerinden olanı başlarına idareci olarak seçerler, oy verirler, yetki verirler. Yani mümin; namazı kılan, zekâtı veren ve Allahın tüm emirlerine boyun eğen kimseleri veli edinebilir, yetki ve sorumluluk verebilir.

    Nisa:144 “Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyin (başlarınıza geçirmeyin.) Azabınızı gerektiren açık bir hüccet Allah'a vermek ister misiniz?

    Maide55”Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun Peygamberi ve namaz kılan, zekat veren ve rüku eden müminlerdir.

   Maide 104”“ Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Resulullah’a gelin” denildiğinde,

babalarımızın gittiği yol bize yeter” derler. Ya babaları bir şey bilmiyorsa veya yanlış yolda iseler…

73.Müminler; birbirleriyle ihtilaf ve tefrikaya düşmezler.

    Müminler Kuran ve Sünnet ortada dururken, tarikatlara, cemaatlere, fırkalara ayrılarak, bölünerek,  kendi cemaatini övüp karşısındakini dışlayıp karalayarak, ihtilaf ve tefrikalara düşerek birbirlerine karşı kin ve husumet güderek, bölünüp parçalanmazlar. Maalesef günümüzdeki Müslümanların durumu aynen bu şekildedir. Herkes kendi cemaatiyle, hocasıyla övünmekte, adeta hocalarını öve öve bitirememekte,  at yarışı yapar gibi yarıştırmaktadırlar.

Enam.159.”Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur.

Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.

 

Zenginlik, makam ve mevkiden etkilenmezler.

  Gerçek müminler, dünya hayatı içinde, elde ettikleri makam, mevki, rütbe, zenginlik ve maldan asla etkilenmezler.  Hal, hareket ve tavırlarında bir değişiklik olmaz, geldikleri yerleri bilirler ve unutmazlar. Yola çıktıklarını, yolda bulduklarıyla asla değiştirmezler, satmazlar.

  Her makamda ve durumda hep aynıdırlar. Mütevaziliklerinden, ağır başlılıklarından hiçbir değişikliğe uğramazlar. Yer yüzünde kabara kabara yürümezler, alçak dağları – haşa- ben yarattım edasına bürünmezler.

    İsra 37 ” Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin.

Lokman18. "İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez."

     Hacc 41 Onlar, o müminlerdir ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler ve fenalıktan da alıkoyarlar. Bütün işlerin sonu (kıyamette) Allah'a dönecektir.

Amel defterlerine iyi şeylerin yazılması için uğraşırlar.

     İyilik yapmak ve sevap işlemek çok kolay, çok rahat ve çok tehlikesizdir. Kötülük yapmak ise çok zor ve çok tehlikelidir. Ama insanlar nedense bu gerçeği kavrayamazlar. Düşünün bir kere, bir adama Selamünaleyküm deseniz, sevap kazanırsınız, itibar elde edersiniz, o kişiyle dost olursunuz, hem dünya hem de ahiret işleriniz kolaylaşır.

    Ama aynı şekilde bir adama selam yerine fena bir söz söyleseniz, günah kazanırsınız, adam sizi tutar döver, mahkemeye verir, tazminat kazanır, para öder hapis bile yatarsınız. Yani günah kazanmak çok tehlikeli bir iştir. Hem ahirette ceza, hem dünyada ceza ile karşılaşırsınız    

        Gerçek bir Müslüman bunun bilincindedir ve amel defterine hep iyi şeylerin yazılması için gayret eder. Yani; en karlı, en kolay ve en tehlikesiz olan bir fiili tercih eder. Tabiiki aklı var ve aklı sağlıklı olarak çalışıyor ise.

Kehf.49 “Amel defteri ortaya konunca, suçluların, onda yazılı olanlardan korktuklarını görürsün, "Vah bize, eyvah bize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük bir şey bırakmadan hepsini saymış!" derler. İşlediklerini hazır bulurlar. Rabbin kimseye haksızlık etmez.”

Araf.8-9 “O gün tartı haktır. Dünyada yapılmış olan bütün iyilik ve kötülükler dosdoğru bir şekilde ölçülecek ve ilâhî adalet tam anlamıyla gerçekleşecektir. O gün kimin iman ve iyilik tartıları ağır gelirse, işte onlar ebedî saadet ve kurtuluşa erenlerdir.

   Kimin de tartıları hafif gelirse, onlar da Kuran’dan yüz çevirerek ayetlerimize haksızlık etmelerinden dolayı kendilerine yazık etmiş olanlardır”

 

Bilgi sahibi olmadıkları konularda ahkâm kesmezler. Din hakkında rastgele konuşmazlar, hüküm vermezler.

     Müminler bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmazlar. Bilmedikleri, yabancı oldukları konularda konuşmaz, susmayı tercih ederler. Özellikle din hususunda çok daha dikkatli ve hassas olurlar. Din hakkında bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olanlar ve ahkâm kesenler cahil insanlardır ve açık günah işlemiş olurlar. Bilmedikleri konularda okumak, araştırmak veya bilene sormak, ondan sonra amel etmek daha güzel bir davranış olur.

Hac.3” İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler vardır.  

Nahl.116 “Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak: “Bu helâldir, bu da haramdır” demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.*

Allah’ın nimetlerinden istifade ederler..

Müminler dünya nimetlerinin helal olanlarından faydalanırlar.

Maide:87- 88 Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun.  

Araf.31-32  Ey Ademoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.  De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti (elbiseleri) temiz ve hoş rızıkları kim haram etmiş? De ki, bu ziynet ve hoş rızık, dünya hayatında, iman edenler içindir (kâfirler de faydalanır). Fakat kıyamet gününde yalnız müminlere aittir. Böylece âyetleri, bilen kimselere açıklıyoruz.

 

Bilmedikleri, anlaşamadıkları konularda ölçü ve hakem olarak Kur’an’a ve sünnete başvururlar.

Müminler için bütün dünya hayatındaki olaylar ve yaşamındaki ölçü Kuran ve sünnet dir. Kuranın ve sünnetin dışında bir ölçü, hakem, örnek alınacak bir davranış olamaz. Anşaltıkları ve anlaşamadıkları her konuda hakem olarak Kuran ve sünnet yeter.

Nisa.59. Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi, hemen onu Allah'a ve Rasûlüne arz ediniz; eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız... Bu müracaat, hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.

 

Müminler; Gerici değil ilericidirler. Net ve akılcı düşünürler.

Müminler, akıllı, zeki, bilinçli, aydın ve ilerici kimselerdir. Zararı ve karı iyi hesap ederler, makul ve mantıklı düşünceye sahiptirler. Kalp gözleri açıktır. Kafirler ve münafıklar gibi, gerçeklere, doğrulara, hak ve adalete karşı kör, sağır ve dilsiz olamazlar.

Ali imran.149. Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız, sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler. O zaman büsbütün kaybedersiniz.

 

Dinde ihtilafa düşmezler, münakaşaya girmezler.

Müminler Kuran ve Sünnet dururken, başka kaynakları temel alarak ihtilafa düşmezler, tartışmaya girmezler. Cemaatlere, tarikatlara, partilere, gruplara ayrılarak, bölünerek kendi gruplarını aşırı övüp, kendi grubundan olmayanları aşağılayıp dışlamazlar.

Maalesef günümüzde, herkes kendi tarikatı, cemaati, hocası ve şeyhiyle övünmekte, adete onlara biat eder ve haşa- tapar gibi hallere girmektedirler. Bu iman ve Müslümanların selameti açısından son derece tehlikeli davranışlardır, cahiliye adetleridir.

Rum.32 Onlar ki dinlerini parçaladılar ve mezhep mezhep oldular. Her parti kendine ait (imam ve kitap) larla sevinip övünmektedir.

 

Dünyanın bir imtihan mekânı ve ahiretin tarlası, oyun ve eğlenceden ibaret olduğuna inanırlar.

Müminler, akıllı insanlardır. Dünya hayatının geçici ve her an bitebileceğine inanırlar. Dünyaya imtihan edilmek üzere gönderildiklerine ve ahirette de mutlaka dünyadaki işlerinden sorgu ve suale çekileceklerinin bilincinde olarak hareket ederler.

Enbiya.35.Her can ölümü tadacaktır. Sizi bir test olarak iyi ve kötü olaylarla sınarız ve dönüşünüz bizedir. Her can ölümü tadacaktır.

Enam.32. Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?

Hadid.20.Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.

 

Davete icabet ederler.

Müminler, müminlerin birbirlerine yaptığı hayırlı davetlere icabet ederler. Davet edilmedikleri yerlere de gitmemeyi tercih ederler.

Enfâl.24 Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız. 

 

Dünya işleri ve meşguliyetlerinin ibadetten sonra geldiğine inanırlar.

    Müminlerde dünya işleri değil ahiret işleri ağır basar. Mümin; önce kendisini yaratan, yediren, içiren, doyuran, bin bir türlü rızık veren yaratıcısına şükür ve teşekkür için O’na olan vazifesini yerine getirir sonra dünya işlerine sıra gelir. Hiçbir dünyalık iş, akıllı olan bir mümini Allaha kulluk vazifesini yerine getirmekten alıkoymaz.

   Nur.37 “Ne bir ticaret ne de alışveriş, onları  Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin döndürüldüğü bir günden korkarlar.”

    Cuma.9 “Ey iman edenler, cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı zikretmeye koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”

 

 

Fikirlerinin ve tezlerinin ana kaynağı Kur’an ve Sünnettir.

   Müminlerin her tülü fikir, düşünce, aksiyon, hareket, eylem ve işlerinin, ahirete ve dünyaya müteallik bütün hal ve tutumlarının ana kaynağı Kuran ve sünnettir. Kurana ve sünnete dayanmayan yeryüzünde hiçbir şey yoktur. Kuranı Kerimin değinmediği bir tek konu ve husus yoktur. Mümin bunun bilincindedir. Her türlü iş ve eylemlerinin ana kaynağı, referansı tez ve dayanağı Kuran ve sünnettir.

Lokman.20 Allah'ın, göklerde ve yerde bulunan her şeyi sizin emrinize boyun eğdirdiğini, açık ve gizli bütün nimetlerini size bolca verdiğini görmez misiniz? İnsanlardan bazıları, Allah hakkında hiçbir bilgisi olmadan, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı bulunmadan tartışmaya girerler.

Enam.38” Yerde yürüyen hayvanlar ve kanatlarıyla uçan kuşlar da ancak sizin gibi birer toplulukturlar. Kitap'da Biz hiçbir şeyi eksik bırakmadık; onlar sonra Rablerine toplanacaklardır.”

 

Güçsüzleri ve mazlumları korurlar. Dinlerine, vatan ve milletine zulmedilen insanlara sahip çıkarlar, yardım ederler.

    Müminler öyle kimselerdir ki; bütün cihan şumul dünyada, dini ve düşüncesi ne olursa olsun, ister yakında, ister uzakta olsun, daima mazlumların, ezilmişlerin, güçsüzlerin, zulme ve haksızlığa uğramışların yanındadırlar. Onları korumak, kurtarmak, sahip çıkmak ve yardım etmek için uğraşırlar, çalışırlar. Asla tarafsız, sessiz ve kayıtsız kalmazlar.  Müminler; kâfirlere karşı son derece şedit, sert, müminlere karşıda yumuşak ve şefkatlidirler.

    Nisa.75. “Size ne oluyor da: "Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı lutfet" diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah yolunda savaşmıyorsunuz?

Harcamalarında ölçülü ve tasarruflu olurlar. Ne cimrilik yaparlar ne de israf yaparlar.

Müminler o kimselerdir ki; cömerttirler, almayı değil vermeyi severler. Veren el alan elden üstündür düsturunu benimsemişlerdir. Aldıklarının değil, verdiklerinin kendisine ait olduğunun bilinci içindedirler. Asla israf etmezler, ölçülüdürler, tasarruf sahibidirler. İnsanlığa faydalı olmayan yerlere ve lüzumsuz işlere harcama yapmazlar. Nimet israfından şiddetle kaçarlar.

Furkan.67 “ Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.

 

Yeryüzünde Hak’kı ve adaleti hâkim kılmak için uğraşırlar.

Müminler yeryüzünde daima adaleti savunurlar, hakkı ve hakikati ayakta tutmak için çalışırlar. Asla, kimseye, ayrım yapmaksızın, hiçbir konuda adaletsizlik ve haksızlık yapmazlar. Kendilerinin zararına da olsa daima doğruyu söylerler.

Maide. 8”Ey Müminler! Allah için hakkı ayakta tutan hâkimler ve adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adâletsizliğe götürmesin. Adalet yapın ki, o takvaya en çok yakın olandır. Allah'dan korkun. Çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”

 

Fikir, düşünce ve inanç özgürlüğünün savunucusu ve garantörüdürler...

     Müminler, gerçek anlamda, her türlü fikir, düşünce, görüş ve yaşam haklarının savunucusu ve garantörüdürler. Asla zorlama yapmazlar, kimsenin üzerinde baskı kurmazlar. Her türlü düşünce ve fikir özgürlüğünün savunucusu ve garantörüdürler. Yekti aldıklarında ve yönetimde olduklarında, kendi düşünce ve inancında olmayan insanlar ve toplumlar üzerinde kesinlikle baskı kurmazlar, kendi inanç ve yaşamlarını kimseye zorla dayatmazlar, zorbalıktan uzaktırlar.

    Ancak ve ancak kâfirler, zalimler, müşrikler yönetime geldiklerinde kendilerinden olmayan diğer insanların ve halkların fikir, düşünce ve yaşam özgürlüklerine müdahale ederler, kısıtlarlar, baskı ve dayatma uygularlar. Kendi yaşamlarını dayatırlar, düşünce ve inançlarını kabul etmeleri için, alçakça ve zalimce her yolu denerler.

     Yunus.99 “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederlerdi. O halde insanları hep mümin olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?

     Bakara.256 “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.”

     Enam.108  “Onların Allah dışında yalvardıkları putlara sövmeyiniz ki, cahillik ederek şaşkınlığa kapılıp Allah'a sövmesinler. Böylece her ümmete davranış ve tutumlarını cazip gösterdik. Sonunda dönüşleri ancak rablerinedir. O, onlara (dünyada) yaptıklarını bütün ayrıntılarıyla anlatacaktır.

    Ankebut.46.”Kitap halkıyla, zalim olanları hariç en güzel bir biçimde tartışın ve "Bize indirilene inandık ve size de indirilene inandık. Bizim Tanrımız, sizin de Tanrınız birdir. Biz sadece O'na teslim olduk,"deyin.

 

Kimseye iftira, işkence, zulüm ve eziyet yapmazlar.

     Müminler öyle kimselerdir ki; çok kesin bir bilgi ve delili olmadan, hiçbir kimseye, hiçbir şekilde yalan ve iftirada bulunmazlar. Doğru olsa bile, bir müslümanın açığını, kusurunu yaymak için gayret göstermezler. Aksine birbirlerinin kusurlarını araştırmamaya ve gizlemeye özen gösterirler. Ancak topluma zararlı olabilecek kişileri ve bunların yapabileceği kötülükleri tedbir ve engellemek için gerekli yerlere ve kişilere bilgilendirme ve duyuru mutlaka yapılmalıdır. Suç işliyorsa veya işleme eğilimindeyse mutlaka müdahalede bulunulmalıdır.

Hiçbir canlıya eziyet ve işkence yapmazlar, son derece merhametli ve yumuşak huyludurlar.

     Ahzap.58. “Mümin erkeklere ve mümin kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler de bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.

    Hucurat.12 “ Ey inananlar! Zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin suçunu araştırmayın; kimse kimseyi çekiştirmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Ondan tiksinirsiniz; Allah'tan sakının, şüphesiz Allah tövbeleri daima kabul edendir, acıyandır.

Buruç10 “İnanan erkeklere ve inanan kadınlara işkence edip, sonra yaptıklarına tövbe etmeyenler var ya, işte onlar için, cehennem azabı vardır ve yakıcı azap onlaradır.

 

Haset ve kıskançlık yapmazlar.

      Müminler, müminlere karşı asla hasetlik, kıskançlık ve çekememezlik yapmazlar. Kardeşlerine gelen bir iyilik ve hayır onları da mutlu eder ve sevindirir. Kardeşlerinin başına gelen bir bela ve kötülük de onları üzer,  kederlendirir. Müminler asla kâfirlerin haline düşmezler. Çünkü Müminlere gelen bir iyilik kâfir ve müşrikleri kahreder, üzer. Müminlere gelen bir fenalık ve kötülük de kâfir ve müşrikleri sevindirir, neşelendirir.

     Bakara.105 “Ne Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler. Oysa Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir.

 

Savaşa her zaman hazırlıklıdırlar, düşmanlarına karşı teyakkuz halindedirler.

    Müminler; cihattan, Allah yolunda, bayrak, vatan, din ve namus için savaşmaktan asla korkmazlar ve geri kalmazlar. Daima düşmanlarına karşı hazırlıklı ve teyakkuz halinde bulunurlar. Düşmanlarından asla korkmazlar ve geri kaçmazlar. Düşmanlarının silahıyla silahlanırlar ve onlara aynı ve misli ile mukabelede bulunurlar.

    İmran.200 “Ey iman edenler! Sabredin. Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin. (Cihat için) hazırlıklı ve uyanık olun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.

   Bakara.194” ... hürmetler karşılıklıdır. Bunun için, kim sizin üzerinize saldırırsa, siz de aynen ona, size yaptığı tecavüz gibi saldırın. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah takva sahipleri ile beraberdir.

 

Nefsinin arzularına tutsak olmazlar, nefsinin arzularını putlaştırmazlar ve nefsinin esiri olmazlar.

Müminler; nefsi ile değil akıl ve mantık ile hareket ederler. Şeytana, şeytanın dürtülerine ve nefsinin arzularına uyarak, arzularına tapar hale gelmezler. Nefislerini, iman, hakikat ve itikatları sayesinde dizginlemesini bilirler.

Kefh.28. Kendini, sabah-akşam, Rabbinin rızasını isteyerek Rablerine dua edip yalvaranlarla beraber tut. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan ayırma. İşi boş, isabetsiz, azgınlık olan, heva ve hevesinin peşinde koşan, kalbini zikrimizden gafil bıraktığımız kişiye sakın sakın uyma!

Casiye.23.”Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz?

 

Teşkilatçıdırlar, organize ve müşterek hareket ederler.

    Müminler; birbirlerine son derece bağlıdırlar, iyi organize olurlar, aralarında saygılı ve teşkilatçıdırlar. Birlikte hareket etmesini ve güçlerini toplamasını bilirler.

    Nur 62 “Gerçek müminler, ancak o kimselerdir ki, Allah'a ve Rasûlüne iman etmişler ve toplu bir işte bulundukları vakit de Peygamberden izin almadıkça bırakıp gitmezler. Doğrusu senden izin isteyenler, Allah'a ve Rasûlüne iman eden kimselerdir bunlar... Bu bakımdan bazı işleri için senden izin istediklerinde sen de onlardan dilediğin kimseye izin ver. Onlar için Allah'dan mağfiret dile. Şüphe yok ki Allah Gafûr'dur= çok bağışlayıcıdır. Rahîm'dir= çok merhametlidir.

 

Diyalogdan yanadırlar, gönülleri fethetmek için uğraşırlar.

    Müminler; daima barıştan, iyi diyalogdan ve etkili iletişimden yanadırlar. Alçak gönüllüdürler, insanların kalplerini fethetmek için çalışırlar. Herkesle iyi geçinirler. Mümin öyle kimsedir ki, herkesle iyi geçinen ve kendisiyle de iyi geçinilen kimse demektir. İyiliğe karşı mutlaka iyilik yaptığı gibi kötülüğe karşıda iyilik yapabilen kişi demektir mümin. İyiliğe karşı iyilik her kişinin işidir, kötülüğe karşı iyilik de er kişinin işidir denilmiştir bu hususu anlatmak için.

    Gönülleri ve kalpleri fethedebilen bir mümin ne güzel insandır, ne güzel mümindir.

 

     Enfâl.63” Allah, Müminlerin kalplerini, düşüncelerini birbirine ısındırdı. Sen, yeryüzünde bulunan her şeyi harcasaydın onların gönüllerini böylesine birbirine ısındıramazdın. Fakat Allah onların aralarını bulup kalplerini, düşüncelerini kaynaştırdı. O kudretlidir, hikmet sahibi ve hükümrandır.*

     Furkan.63” Rahmanın has kulları, onlar yeryüzünde alçak gönüllü olarak yürürler ve ne zaman kötü niyetli dar kafalı kimseler, kendilerine laf atacak olsa, sadece “Selam!” derler geçerler.

 

Yapmayacakları şeyleri söylemezler, hiçbir şeyi abartmazlar.

     Müminler; boş, faydasız, gereksiz ve yalan konuşmazlar, yapmadıkları, yapamadıkları, yapmayacakları şeyleri asla söylemezler. Öyle insanlar var ki, dürüst değil ama hep dürüstlükten bahseder. Cömert değildir tam tersi cimridir, ancak hep cömertlikten dem vurur.       

    Doğru değildir, doğruluğu kimseye kaptırmaz. Karşı tarafı etkilemek için her olayı çok abartırlar, kendilerini çok methederler, överler. Hâlbuki hepsi bir saman alevi gibi boştur. Bilinmelidir ki boş teneke, çok tangırtı çıkarır. Onun içindir ki müminler asla yapmadıkları, yapamadıkları, yaşamadıkları şeyleri söylemezler. Yaptıkları şeyleri söylerler, ancak onları da abartmazlar.

     Saff.2-3” Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.

 

Kötülüklere engel olurlar, iyiliği anlatırlar, hayra-doğruya davet ederler.

Müminler her türlü kötülüklere ve kötülere engel olurlar, önlemek için çalışırlar. Gördüğü bir kötülük karşısında tarafsız ve kayıtsız kalmaz. O kötülüğü eliyle önlemeye çalışır, eliyle önleyemez ise diliyle engel olur, diliyle engel olamaz ise kalbiyle buğuz eder, kızar, kızdığını, hoşnut olmadığını belli eder. Mümin böyledir ve bu şekilde olmak zorundadır. Hep doğruları, iyileri anlatır ve teşvik eder. Yanlışlardan ve kötülüklerden uzak durur.

Aliİmran.104. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.

 

 

Davaları - Hakkı hâkim kılma davasıdır.

    Gerçek müminlerin davası vardır, davasız, amaçsız, gayesiz, hedefsiz bir mümin olamaz. Mümin halka hizmet, hakka hizmettir düsturu ile hareket edendir. Mahallesinde, şehrinde, ülkesinde, coğrafyasında, Dünya âleminde Kuranı ve sünneti yayma, İslamın egemen olmasını sağlama, insanlığın selamete ve huzura erişerek Allah yolundan çıkmamalarını temin yolunda çalışır, mücadele eder. Hakkı ve adaleti hâkim kılma davasının yılmaz savunucusu ve bekçisi olur.

    Maide.8. “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olunuz. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olunuz; bu takvânın ta kendisidir. Allah'a isyandan sakınınız. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır.

 

Kolaya değil, zora talip olurlar.

    Müminler öyle kimselerdir ki; kolay olana değil zor olana talip olurlar. Zorluklar, meşakkatler, sıkıntılar, musibetler karşısında tecrübeli, dayanıklı ve sabırlıdırlar. Zorluklar karşısında yılmak, bıkmak, kaçmak bilmezler. Güçlü ve karakterli kişilik gösterirler.  Her şartlarda mücadeleye devam ederler. Bilirler ki, Allahın yardımı arkalarındadır, Allah inananlarla beraberdir ve mutlak galibiyet gayret edenlerin, sabredenlerin ve inananların olacaktır.

    İnşirah.5-6-7. Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır. Elbette zorluğun yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.

Ahzap 3 “Allah'a güven. Vekil olarak Allah yeter.

 

 

Birbirlerinin kardeşidirler.

Muhakkak ki Müminler birbirinin kardeşidirler. Birbirleriyle, aynı biyolojik kardeşlikte olduğu şekliyle ve hatta daha ileri düzeyde kardeşlik hukuku ve duyguları ile hareket ederler, davranış sergilerler.  Birbirlerinin aralarını bozmak, fitne fesat çıkarmak, üzmek için değil, birbirlerini memnun etmek, ikram etmek ve aralarını düzeltmek, kardeşlik hukukunu tesis etmek için çalışırlar.

Hucurat.10. Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'tan sakının. Umulur ki merhamet olunursunuz.

 

Kendilerini ve aile fertlerini cehennem ateşinden korurlar.

Müminler, öyle kimselerdir ki, aile fertleri ile yakınlarını da her türlü fenalıklardan ve günahlardan korumak, güzelliklerden de yararlandırmak için çalışırlar. Her Mümin bir çoban gibidir, ailesinden sorumludur.

Tahrim.6. Ey iman edenler! Samimi ve doğru bir halde Allah’a yönelin. Yakında Rabbiniz günahlarınızı siler; sizi altlarında nehirler akan Cennetlere koyar. O gün Allah, Peygamber’i ve onunla beraber inananları utandırmayacaktır. Nurları, önlerinde ve sağlarında onlara yol gösterir. Onlar: “Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla, bizi bağışla! Sen, her şeye gücü yetensin” derler.

 

Davet ve tebliğ görevini terk etmezler, Kur’an ile öğüt verirler

     Mümin davet ve tebliğ görevini devamlı yapar. En güzel davet ve tebliğ görevi yaşamaktır. Yaşamadığın bir hayatı ne kadar anlatsan da boşunadır. En güzel dini tebliğ, İslamı bizzat yaşamaktır. Mümin dünyalık iş ve yaşantısındaki her hareket ve eylemlerinde örnek ve önder olmalıdır. Hayatının tüm safhalarında ve işlerinin düzeninde, sevk ve idaresinde ölçü Kuran ve sünnet üzerine olmalıdır. Bu şekilde bir yaşantı zaten tebliğ görevi sayılır. İnsanlar, insanın sözlerine değil yaşantısına ve eylemlerine bakarlar.

Zariyat.55”Sen, (Kur'an ile) öğüt ver çünkü öğüt ve nasihat müminlere fayda verir.

 

 

Kâfirleri, zalimleri, günahkârları ve  düşmanlarını simalarından ve konuşmalarından tanırlar..

     Müminler; müşrikleri, islam düşmanlarını, küffarı gördüğünde hemen tanır. Çünkü onlar Allaha ettikleri isyan, inkâr ve sapkın fikir ve düşünceleri yüzünden yüzlerinde nur ve esenlik yerine, kin, öfke, nefret ve asabi bir gerginlik vardır. Negatif bir görünüşe ve ruh haline sahiptirler. Yüzlerinde tebessüm yenine öfke, şefkat yerine nefret hali vardır. Bu halleri Allah onlara vermektedir ki, şuurlu bir mümin, zalimleri, günahkârları kötü kişileri her halinden tanır. Müminlerde de tam tersi olur. Yüzlerinde secde izleri, esenlik, acziyet ve tebessüm vardır.

Muhammed.30.Biz dileseydik, onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun, sen onları, konuşma tarzlarından da tanırsın. Allah, yaptıklarınızı bilir.

Rahman.41. Suçlular, simalarından tanınır, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.

 

Faizli iş ve alış verişlerden ve borçlanmadan şiddetle kaçınırlar.

 

İlim ile amel ederler.

 

İslamın tüm şartlarını kabul ederler ve yerine getirirler.

 

Kendilerinden olan idarecilere itaat ederler. Münafıklara ve kâfirlere itaat etmezler.

Müminler önce Allaha, sonra peygamberine ve ondan sonrada müminlerden olan emir sahipleri idarecilerine itaat ederler. Bunun adı ulul emre itaattir. Kendilerinden olan kişileri başlarına idareci seçerler, getirirler. Münafıkları, kâfirleri, müşrikleri, günahkârları, kötü kişileri asla başına geçirmezler ve onlara itaat etmezler.

 Nisa. 59 Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Sonra bir şey hakkında çekiştiniz mi, hemen onu Allah'a ve Rasûlüne arz ediniz; eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız... Bu müracaat, hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.

 

 

Mahrem yerlerini ve namuslarını korurlar.

Müminler haya sahibidirler. Haya imandandır. Mahremiyete hassasiyet ve titizlik gösterirler. Namusludurlar, namuslarını korurlar.

Ahzap.33 Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

 

Ölçü ve tartıda hile yapmazlar.

      Müminler öyle kimselerdir ki, ticarette ve her türlü alışverişlerinde asla hile yapmazlar. Ölçüye,  tartıya, kul hakkına çok dikkat ederler ve hassasiyet gösterirler. Ticaretlerinde asla yalan, hile ve eksik tartmak yoktur.

     İsra.35.”Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın ve doğru teraziyle tartın. Elbette bu daha iyidir ve sonucu daha güzeldir.

 

Mümin mümini bırakıp da kâfirleri dost edinmez.

        Müminler, müminlerden başkasını asla dost edinmezler, sevmezler, sevemezler. Alışveriş ve ticaret yapabilirler. Ancak kalplerden, gönüllerden gelen sıcak ve samimi dostlukların kurulması mümkün değildir, tehlikelidir. Siz onların dininden olmadığınız sürece gerçek anlamda onlar sizi yani  Müslümanları asla sevmezler.

       Mücadele.22.”Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

        A’li İmran.118” Ey iman edenler! Sizden olmayanları (Yahudi ve Hristiyanların hain takımını ve işbirlikçi münafıkları) sırdaş (müttefik) edinmeyin. (Çünkü) Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Onların buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin (gönüllerinde) gizli tuttukları (nefret ve hıyanetleri) ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi (imanın ve inkârın alâmetlerini) açıkladık; belki akıl erdirip (Haçlı Siyonistlerden ve işbirlikçi hainlerden uzak kalırsınız diye, size bu gerçekler tebliğ ve tavsiye edilmektedir).

 

 

Baskı, dayatma ve zulümlere aldırmazlar. Zulümden ve öldürülmekden korkmazlar.

Müminler, dayanıklı kimselerdir. Düşmanlarının dayatma, baskı, zulümlerine sert karşılık verirler, bıkmazlar, boyun eğmezler, dayanıklıdırlar, mücadelecidirler, kolay kolay pes etmezler, sindirilemezler. Korkusuzdurlar, yalnızca Allah dan korkarlar.

Tevbe. 111 Allah, Cennete kavuşma karşılığında, müminlerin İslâm uğrunda canlarını, mallarını, servetlerini ortaya koymalarına, feday-ı can etmelerine talip olmuştur. Allah yolunda, İslâm uğrunda savaşacaklar, şehit edileceklerini bilerek düşmana can ve mal zayiatı verdirmeye devam edecekler. Savaş ve cihad karşılığında mü'minleri cennetle mükâfatlandırması, yazılı ve şifahî bilgileri, sünneti içeren Tevrat'ta, İncil'de, Kur'ân'da, Allah'ın kendisini sorumlu tuttuğunu bildirdiği ilâhî, hak bir vaattir. Allah'tan daha çok ahdine, sözüne riayet edecek kim var? O halde, onunla yaptığınız biatlerden, peygamberiyle yaptığınız sosyal ve siyasî sözleşmelerden, tek tek açıkça reylerinizi belirtmenizden dolayı, birbirinizi müjdeleyip sevinin. İşte bu büyük bir mutluluktur.*

 

 

Mücadelecidirler. Çile insanıdırlar. Allah yolunda çile çekerler, mücadele içerisindedirler.

Müminler, dava, hizmet, çile, mücadele insanıdırlar. Allah yolunda her türlü çile, zorluk, sıkıntı ve meşakkate dayanıklıdırlar. İmtihan olunduklarının farkındadırlar. Her türlü ağır şartlara karşı dayanıklıdırlar, gevşemezler, yılmazlar.

Bakara.214.Yoksa siz ey müminler, kendinizden evvel geçenlerin halleri hiç başınıza gelmeden (hemen) cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle ezici sıkıntılar, kımıldatmaz zaruretler dokundu ve öylesine sarsıldılar ki, peygamber ve maiyetinde iman edenler: “- Allah'ın yardımı ne zaman olacak?” diyesiye kadar... Bilin ki Allah'ın yardımı muhakkak yakındır.

 

Allah’ın dinini yaymak veya yaşamak için her yolu denerler.

     Müminler dinini yaymak ve yaşamak için mazeret kabul etmezler. Allahın arzının geniş olduğuna inanırlar ve mutlaka dinlerini yaşamak ve tebliğ edebilecekleri yeri araştırıp bulurlar.

   Ankebut.56.Ey iman eden kullarım! (Eğer bir memlekette dininizi açığa vurup gereği üzere yürüyemiyor, ibadet edemiyorsanız, dininizin ahkâmını tatbik edebileceğiniz daha uygun bir memlekete hicret edin). Muhakkak ki benim arzım geniştir. O halde yalnız ve ancak bana ibadet edin.

 

Oturmak yerine çalışmayı, faydalı olmayı tercih ederler.

      Müminler hiç boş durmazlar, sürekli çalışıp çabalamayı, kendisine, ailesine, topluma, dinine, milletine ve vatanına faydalı ve yararlı işler yapmayı, tüketmek yerine üretmeyi severler.

Müminler sıradan değil, sıra dışı bir insan olmayı severler. Ailesine, çevresine, devletine, milletine yük olmazlar.

     Nisa.95-96 “İnananlardan, özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mal ve canlariyle cihad edenleri, mertebece, oturanlardan üstün kılmıştır. Allah hepsine de cenneti vadetmiştir, ama Allah, cihad edenleri oturanlara, büyük ecirler, dereceler, mağfiret ve rahmetle üstün kılmıştır. Allah bağışlar ve merhamet eder.*

 

Dünya işlerine dalarak kulluğu terk etmezler.

     Müminler öyle kimselerdir ki, dünya işlerine dalarak kulluk vazifesini boş vermezler. Hiçbir dünya işi onlar için Allaha karşı ibadetinden önce gelmez. Kendilerini dünya işlerine kaptırmazlar, şuurlu ve bilinçli insanladır.

      Nur.37-38”Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.

Allah, onları işlediklerinin en güzeliyle mükâfatlandırır ve lütfundan onlara fazlasıyla verir. Allah dilediğini hesapsız şekilde rızıklandırır.

 

Faydasız iş ve boş sözlerden uzak dururlar.

     Müminler kendisine ne ahiret nede dünya için fayda sağlamayacak bir işe asla girmezler. Boş, faydasız ve hatta zararlı olabilecek sözlere kulak asmaz, yüz çevirirler, uzak dururlar.

    Müminun.3”  Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.

Furkan.72 “Onlar ki, yalana şahitlik etmezler ve boş söz konuşanlara rasgeldikleri zaman, bulaşmadan iyi bir şekilde yüz çevirir geçerler;

 

Suçlulara ve kötülere arka çıkmazlar.

     Müminler; günah işleyenlere, haram yiyenlere, vatan hainliği yapanlara, zalimlere, kötülere, suç işleyenlere, suçlulara, haksızlara, yanlış yapanlara asla sahip çıkmazlar, savunmazlar, yanında olmazlar. Karşı çıkarlar, itiraz ederler, engellemeye çalışırlar, savunmazlar. Müminler Hakkın, haklının, doğrunun yanında, safında ve arkasında olurlar.     

     Haksızın ve haksızlıklarında karşısında olurlar.

 Nisa.105 “Gerçekten biz sana kitabı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Hâinlere yardımcı olma.

 

Mallarını nereye harcayacaklarını çok iyi bilirler. Mallarını; akrabaya, yetimlere, yoksullara, darda kalanlara, hayırlı işlere harcarlar. (Bakara.107)

Mümin; içki-kumar-zina-rüşvet-karaborsa-faiz-bencillik-zulüm-riya-haset gibi kötülüklerden şiddetle kaçınan insandır.

Aile hayatına önem verirler. Düzenli bir aile hayatları vardır. Ailesine namazı emrederler. Taha.132.

Cuma namazı vaktinde alış veriş yapmazlar-ibadet ederler. Cuma.9-10

 

Cihattan kaçmazlar.

     Müminler, gerektiğinde, ulul emir emrettiğinde, savaştan, cihattan, mücadeleden, vatan savunmasından, düşmana karşı koymaktan asla geri durmazlar, korkmazlar, kaçmazlar.

      Nisa. 77-78”Kendilerine: “Ellerinizi savaştan çekin, namaz kılın, zekât verin” denilenleri görmedin mi? Ne zaman ki savaş onlara farz kılındı, onlardan bir grup, Allah’tan korkar gibi belki daha fazla insanlardan korkmaya başladılar. “Ey Rabbimiz! Neden bize savaşı farz kıldın? Yakın bir zamana kadar erteleseydin, olmaz mıydı?” dediler. Sen de ki: “Dünya yaşamı çok azdır. Ahiret ise, kendini koruyanlar için daha yararlıdır. Ve orada çekirdek kabuğu kadar size haksızlık edilmez.*

       Nerede olursanız olun, ölüm sizi bulur; hatta isterseniz sağlamlaştırılmış yüksek kalelerde olun. Onlara bir iyilik geldi mi bu derler, Allah'tan. Bir kötülük geldi mi, bu derler, senden. De ki: Hepsi Allah'tan. Ne oldu bu kavme ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyor.

 

Kâfirleri dost edinmezler

       Müminler; müminlere karşı savaşan, kötülük ve fenalık tuzakları kuran kafirleri, islam düşmanlarını, müşrikleri, vatan hainlerini, onların yerli ve yabancı işbirlikçilerini asla sevmezler, desteklemezler, dostluk yapmazlar. Seçimle iş başına getirmezler, yönetici yapmazlar, yetki ve sorumluluk vermezler.

      Mümtehine 9. Allah, ancak sizinle din konusunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Artık kim onları dost edinirse; işte onlar, zalimlerin ta kendileridirler.

     Maide.51-52Ey iman edenler, yahudi ve hristiyanları dostlar (veliler) edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.

Onun için kalplerinde nifak hastalığı olanları görürsün ki, kâfirlerle dostluk yapmak hususunda yarışırlar. Korkarız bir zaman inkılâbı ile İslâm mağlûp olur, derler. Fakat yakındır ki, Allah, Müslümanlara zaferi veya kendi katından bir emri (münafıkların açığa vurulması emrini) getirir de nefislerinde gizlediklerine pişman olurlar.

 

 
 
Talep Formu
İsim
Sipariş Miktarı
E-Mail
Telefon
İl
Adres
Kargo Tercihi
Mesaj
 
 
 
KeşifTV
Örnek Prefabrik Evler
AraziTV
Örnek Prefabrik Evler
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam90
Toplam Ziyaret378730
Saat
Hava Durumu
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.237032.3662
Euro34.794534.9339